~20. Bölüm~

188 9 2
                                    



                                                                            ~~~

Kamp alanına döndüğümüzde akşam olmak üzereydi ve kamp görevlileri büyük barbeküleri, yemeğin yapılacağı alana taşıyorlardı. Yemeğe yarım saat olduğu için odalarıma dağıldık.

Bizimle aynı zamanda dönen ama rafting yüzünden sırılsıklam Daniel'i görünce Jaewoo'yla geçirdiğim zamanın kısalığına üzülmemem gerektiğini anlamıştım.

Odaya döndüğümüzde iki tane kıyafeti önüne sermiş halde yatakta oturan Angela'nın ıslanmamış olduğunu fark ettik.

"Daniel'le farklı etkinliklere katılmış gibisiniz," dedim.
"Çoğunlukla ıslanmadan döndü. Bazen su sıçrıyordu, o kadar.
Daniel kayıktan düştü.

"Kızlar ya, iki kıyafet arasında kaldım sizce hangisini giysem kırmızıyı mı yoksa, siyahı mı? diye sordu Angela.
"Bence kırmızı," dedim.
"Bence de," dedi Sori.
"Tamam, teşekkürler."

Angela kıyafetini giydikten sonra uyumak istediğini söyleyince, bende Sori'yle ortak banyolara gidip hızla duş aldık ve Sori'nin yanında getirdiğine minnettar kaldığım saç kurutma makinesini kullanmak üzere odaya döndük. Diğer kızlar da kurutma makinesini kullanmak istediler.

Hatta bazıları karşılığında Seul'den getirdikleri yüz maskeleri, bantlar, vücut için sinek kovucu ilaçlar gibi çeşitli şeyler vermeyi teklif ettiler. Jina bile kullanmak istedi. Beklentimin aksine Sori, gözünü kırpmadan makineyi ona da verdi. Tek kaşımı kaldırıp ona baktığımda da, "Dostunu yakın, düşmanını daha yakın tut," dedi.

Getirdiğim kıyafetlerden birisini giydim ve sınıf arkadaşlarımdan birinden sinek kovucu spreyi isteyip biraz üstüme sıktım. Sprey, portakal gibi kokuyordu.

Sori, Angela'nın makyajını yapmak istedi. Ben de gözüme göz kalemi çekip dudağıma ruj sürdükten sonra etrafı dolaşmaya karar verdim. Bizim sınıfa tahsis edilen avluya benzer diğer avlulara bakıp yetenek gösterisi üzerine konuşan kız ve erkek öğrencileri izledim.

Köyün arka tarafındaki hanoklardan birinin önünden geçerken tanıdık bir ses duydum. Kapıdan baktığımda Daniel'le birkaç erkeğin top oynadığını gördüm. Hiçbirinin üzerinde tişört yoktu.

Daniel beni gördü. "Çocuklar!" diye bağırdı. "Seyircimiz var!" Kendinizi koruyun." Herkes çevreye kaçıştı. "Sanki size meraklıydı." Kendisini görmeden önce sesini duyduğum Jaewoo, yan taraftan göründü. Üzerine giydiği rüzgarlığın fermuarını çekiyordu ama son anda kaslı karnını ve göğsünü görebilmiştim.

"Bir dakika," dedim önüme geçince onu ittirerek. "Henüz hiçbir şey göremedim ki!"
Kaşlarını çattı. "Görmek isteyeceğin tek şey, önünde zaten."
Geriye çekilerek ondan uzaklaştım. İstifini hiç bozmadı. Çok yakışıklı olduğunu biliyordu. Ben de fena sayılmazdım hani. Saçlarımı omzumun üzerinden geriye savurdum.
"Yemeğe gelmeyecek misiniz?"

"Birazdan geliyoruz," dedi. Dikkati dağılmış gibiydi. Elini uzattı. Gözümün önündeki saç tutamını kulağımın arkasına alınca kalbim duracak gibi oldu.

Erkek öğrencilerden biri, "Jaewoo!" diye seslendi. Jaewoo geri çekildi. "Bana da yer kapın." Sonra avluya döndü. Erkek öğrencilerden birinin merakla, "Jenny'le ne konuştunuz?" diye sorduğunu duydum.

"Yemeğin başladığını haber vermeye gelmiş," dedi sakince.
Jaewoo'nun parmaklarının değdiği yeri tutarak oradan uzaklaştım. Köşeyi dönerken mutluluktan havalara uçuyordum. "En azından neden bana mesaj atmadığını anlamış oldum." Kafamı kaldırdığımda Dean'la yüz yüze geldik. "Anlıyorum, tabii. Neden K-pop yıldızıyla görüşmek varken sıradan biriyle konuşasın ki?

XOXOHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin