11. Bölüm - Sang Namja

181 28 8
                                    

Kris'in söyledikleri bütün gün aklımda dönüp durmuştu ve bir kurt içimi kemirip durmuştu. Bütün gün kendimi ruh gibi hissetmiştim. Kore'ye geldiğimizde menajerimle görüşürken bile bu ruh hali beni takip etmişti. Ne olduğunu o da sordu diğerleri gibi; cevap vermekten kaçındığım için en iyisini yaparak "Bir şey yok." dedim. En bilindik yalanlardan biriydi ve insanlar buna asla inanmazdı. Bu yüzden hepsi ya kaşlarını çatıyor ya da soru sorarcasına bana bakıyorlardı. Bende bunu umursamamaya çalışıyordum.

Tanrı biliyor ya, Kris'i öldürmemek için ciddi anlamda büyük bir güç sarf ediyordum.

Ona güvenmekle mi hata etmiştim bilmiyordum ancak tek bildiğim gözümde bundan sonra sıfır olduğuydu. Aslında üyelere bir kız olduğumu söylememişti ancak üyelere göz diktiğimi söylemesi bile gerçekten sinir bozucuydu! Birileriyle yakın olmak onları sevdiğim gibi bir anlama da gelmezdi!

Ben oflayınca Lay pozisyonunu değiştirmeden bana baktı. "Shin, iyi misin? Canını sıkan bir şey varsa benimle konuşabilirsin." Sesi samimiydi.

İçimde bir yerler suçlulukla kıvrandı. Lay'e yalan söylemeyi hiç sevmiyordum. "Evet, iyiyim, neden sordun?"

"Çünkü hiçte iyi gibi gözükmüyorsun. Beş dakikada bir ofluyorsun ve kaşların çatık."

Elleri alnıma değdi ve farkında olmadan çattığım kaşlarımı fark etmemi sağladı. Lay elini çekince elim alnıma gitti istemsiz bir şekilde. "İyiyim ben."

"Değilsin ve konuşmak istediğini biliyorum."

Bana o kadar ciddi bakmıştı ki bir anda tanıdığım Lay olmadığını düşündüm. Şoku üstümden atlatınca yapmacık bir kahkaha attım ve Lay'in omzuna vurdum. "Nereden buluyorsun bunları Lay! Kötü hissetsem sana söylerdim."

Gülmedi. Belki de sırf bundan dolayıdır ki benim moralim daha da düştü. Bütün enerjimi sırf bunun için harcamışım gibi hissediyordum. Lay'in yanından gitmek için birkaç adım atmıştım ki durdum ve omzumun üstünden ona baktım. "Zamanı geldiğinde sana her şeyi anlatacağım, Lay." Sesim bir fısıltıdan farksız çıkmıştı.

Duyup duymadığını bilmiyordum; bunu anlamak için orada durmadım ve hemen oradan gittim. Bu türden bir oyuna katıldığım için kendimi pisliğin teki gibi hissediyordum ve daha kötüsü, Kris'in haksız olmadığını kanıtlıyordu. Kris'e çok sinirliydim ancak canım bir o kadarda ağlamak istiyordu. Sinirlendiğimde neden ağladığımı bilmiyordum ancak bu her seferinde beni sinir ediyordu. Gözümden bir damla gözyaşı dökülünce hemen sildim.

Bu gerçekten çok sinir bozucuydu!

Yapmak istemediğim işleri yapmayı, üyelere ancak özellikle Lay'e yalan söylemeyi, her gün şu aptal perukla dolaşmayı ve her şeye bir bahane uydurmayı sevmiyordum; nefret ediyordum.

Şirket binasının koridorlarında dolanıyordum. Acil çıkış işaretinin gösterdiği yere girdim. Binada asansör olduğu için burayı kullanmayacaklarını tahmin ediyordum. Bu yüzden merdivenlere oturdum. Dizlerimi kendime çektim ve kollarımı bacaklarıma sardım.

İlk başta akmaya başlayan gözyaşlarımı siliyordum ancak bir yerden sonra silmeyi bıraktım. Dudağımı dişledim. Şu an sinirden ağlıyordum ve bu hiç hoş değildi. Canım bağırmak istiyordu ancak merdivenler boyunca sesimin yankı yapmasını istemiyordum. O yüzden bütün bağrışlarımı içime atıyordum, önceden gözyaşlarımı içime attığım gibi.

Gözyaşı dökmekle o kadar meşguldüm ki gelen kişiyi duymadım. Biri beni dürtünce yerimde sıçradım. Beni dürten kişiye bakmam ise şok geçirmem için bir sebepti.

"Luhan?" dedim şaşkınlıkla. "Ne işin var burada?"

Yanıma oturdu. "Ben de sana aynı şeyi soracaktım. Ne işin var burada?"

Görmüyor muydu acaba? Ağlıyordum işte.

Kendi dediği kendisine komik gelmiş gibi gülümsedi. "Özür dilerim. Yalnız başına kalmak istediğini biliyorum." Elini cebine soktu ve bir mendil çıkartıp bana uzattı.

Elindeki mendili alınca başımı eğdim. "Teşekkürler."

Ben gözyaşlarımı silerken o konuşmaya başladı. "Ben asla başka insanların yanında ağlayamam."

"Neden ki?"

"Çünkü erkekler ağlamaz."

Birkaç saniye boyunca gülmemeye çalıştım ancak bir kahkaha attım. Luhan'dan yediğim kötü bakışların haddi hesabı yoktu. En sonunda kahkaham kesildiğinde omzumu dikleştirip "Haklısın." dedim.

Ellerini cebine soktu ve yukarı baktı. Demin bana kötü bakışlar atan Luhan, şu anda gülümsüyordu. "Senin için zor olmalı." dedi.

Kaşlarımı çattım. "Ne benim için zor olmalı?"

"Stajyerlik," dedi. "Bir anda omzuna birçok yük bindirilmiş gibi hissediyor olmalısın." Tek bacağını kendine çekti.

Omuzlarımın üstüne birçok yük bindirilmiş olduğunun ben de farkındaydım. Özellikle yalanlar, omzumu çökertecek derecedeydi.

Luhan boğazını temizledi. "Hem artık benim gerçekten erkeksi biri olduğumu anlamış olmalısın."

Söylediği üzerine gülümsedim. "Sen gördüğüm en erkeksi erkeksin." Omzuna hafif bir yumruk attım.

Gülümsedi. Bunu bir sessizlik takip etti. Birkaç dakikalık suskunluğun ardıdan "Gidelim." dedi. Ayağa kalktı ve elini bana uzattı.

Başımı hafifçe eğerek uzattığı eli tuttum ve beni kaldırmasına izin verdim. Arkamı vurarak temizledim. "Teşekkür ederim."

Büyük ihtimalle bir an içinde olsa beni kaldırdığı için teşekkür ettiğimi düşündü. Ardından yüzündeki şaşkınlık ifadesi gitti ve yüzü yumuşadı. "Ne demek, ancak diğerleri bizi öldürmeden gitsek iyi olacak." dedi ve merdivenlerden geri çıkmaya başladı.

Peşinden gitmeye başladım. Kapıyı açtı ve dışarı çıktık. Şirketin beyaz koridorlarına geri dönünce kendimi bir an kötü hissettim ancak kendimi hemen düzelttim. İyi olmak zorundaydım.

Bir süre dolanmanın ardından üyeleri görünce yanlarına gittik. Telaşlı bakışlar içinde bize baktılar.

"Neredeydiniz? Bütün şirketi aradık!"

Luhan açıklamaya girişmeden atıldım. "Benim yüzümden oldu. Özür dilerim." Başımı eğdim.

"Olayı büyütmeyin." dedi menajer. "Geç kalıyoruz." Sol kolunda duran saatinin camına vurdu.

Üyeler menajerin cevabıyla sustu. Menajer önden yürürken üyeler de sıkkınlıkla onu takip ediyordu. Olabildiğince arkadan ilerleyerek onları takip ettim ve dışarı çıkıp arabaya bindik.

Kimseyle konuşmak istemediğimden olsa gerek, kulaklığı kulağıma takıp müziği son ses açtım. Başımı koltuğa yasladım ve gözlerimi kapattım.

Yolculuğun ne kadar sürdüğüne dair bir fikrim yoktu ancak uyuyakaldığımı anlamıştım. Lay beni hafifçe dürtünce uyanmıştım.

"Geldik."

Başımı salladım. Ellerimi birleştirdim ve havaya kaldırarak vücudumu esnettim. Gitmeye hazırlanırken cep telefonumun titremesiyle irkildim. Bir Lay'e bir giden üyelere baktım ve cebimden telefonumu çıkarttım. Menajerimden bir mesaj gelince hemen açıp okudum.

Menajer Unni: Lütfen bana sevdiğin bir bayan idol olduğunu söyle!

Kaşlarımı çattım.

Shin: Kore'deki hiçbir idolü bilmiyorum.

Menajer Unni: Sana ufak bir tavsiye, bulsan iyi edersin.

XXX

Eveet, uzun zamandır yb atamıyordum ^-^ Yarısından çoğunu yazmıştım ama devamını getirmeye zaman bulamadım ._. Luhanlı bir bölüm~

Umarım unutmamışsınızdır~ Oylarını ve yorumlarınızı bekliyorum ^-^

QueenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin