Şaşkınlıktan donakaldım. Bir şeyler söylemek istiyordum ama kelimeler bir araya gelmiyor, gelirse bile ağzımdan çıkmıyordu.
Seulgi bir şey demememden dolayı paniğe kapılır gibi oldu. "Çok ani olduğunu biliyorum! Seni buraya geldiğin günden beri izliyorum. Sana selam vermeye korkuyordum ancak duygularımı bilmeni ve benimle öyle konuşmanı istiyorum."
Utandığı için parmaklarıyla oyun oynuyordu. Bunu hak etmediğimi düşünerek suçluluk duygusunun o tanıdık hissi kalbimi ezdi. Kuruyan dudaklarımı yaladım. "Ben..."
"Beni reddetmeni istemiyorum. Sadece biraz düşün, tamam mı?" Başı aşağıda, bana hiç bakmadan konuştu.
Cevabımın her şekilde hayır olacak olması bana kötü hissettirdi. Sesimi iyiymişim gibi yüksek tutmaya çalıştım. "Tabii ki."
Gözlerini gözlerime doğru kaldırdığında gülümsedim. Gözlerini büyülterek bana baktı fakat gözleri yavaşça kısılıp bir hilal şeklini aldı. Yüzü yavaş yavaş eski haline döndüğünde bile gözlerinin içi gülüyordu.
Şu an birinin gelip beni bu suçluluk bataklığından çıkartmasına ihtiyacım vardı. Hiç olmadığım kadar ihtiyacım vardı yoksa Seulgi'nin gözü önünde ağlayacaktım.
Bir el omzuma konduğunda başımı elin sahibine çevirdim. Kris eğilmiş, yüzünü benimle aynı seviyeye getirmişti. Seulgi'ye bakarak konuştu. "Eğer önemli bir şey konuşmuyorsanız Shin'i alabilir miyim?"
Seulgi Kris'e bakarak başını salladı. "Tabii ki. Konuşmamız şimdi bitti." Bana döndü ve gülümsedi. "Bekliyor olacağım. Görüşürüz." El salladı.
Kris bana cevap verme fırsatı vermeden Seulgi'ye "Görüşürüz." dedi ve hala omzumda duran eliyle beni çekmeye başladı.
Denize düşen yılana bile sarılırmış.
Beni omzumdan daha sıkı sarıp kendine çekti ve röportajın yapıldığı yerden çıktık. Merdivenlerden inerken bile omzumu bırakmadı. En sonunda dışarı çıkıp biraz yürüdüğümüzde omzumu bıraktı ve iki adım öne gidip karşıma dikildi.
"Bir teşekkür borçlusun."
Kaşlarımı çattım. "Bunu da nereden çıkarttın?"
Alayla güldü. "Demin orada can çekişiyordun, bilmem farkında mısın?"
"Susar mısın?" dedim hışımla.
"Se-"
"Şey, Kris?" Yanımıza geldiğini hiç görmediğim Baekhyun konuştu. "İçeride seni arıyorlardı."
Kris bir şey demedi ve hızlı adımlarla yanımızdan gitti. Sinirli olduğu ortadaydı. Gidişini gözden kayboluncaya kadar izledim ve ardından Baekhyun'a döndüm. Bakışları, aklımda soru şimşeklerinin çakmasına neden oldu.
"Kris ile iyi anlaştığınızı sanıyordum. Sana zorba gibi davranıyor."
Hiçbir şey söylemedim ama ona içten içe hak veriyordum. Geldiğimden beri hep sinirlerimi bozmuştu, zorbalık yapmıştı. Buna rağmen onun yaptığı iyilikleri görmemezlik yapamazdım. Bu seferki benim hatam olabilirdi belki; gerçekten beni kurtarmıştı ancak ben ona çıkışmıştım.
Bir şey söylemememi umursamadı. "Bunu neden daha önce söylemedin? Aynı odada kalmanıza hayatta izin vermezdik."
Omuz silktim. "Ben sadece..." Cümlemin devamı gelmedi. Bakışlarımı Baekhyun dışında her yerde dolaştırdım ve iç çektim. "Bilmiyorum."
Omzuma vurdu. "Hadi, Kris gelmeden gidelim."
Gözlerimi kırpıştırdım. "Anlayamadım?"
Gülümsedi. "Kris gelmeden gidelim diyorum."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Queen
FanfictionSeni sevmek istemiyorum. Cinsiyetim hakkında yalan söylemek istemiyorum. Yanında bir stajyerden, bir ahbaptan daha fazlası olmak istiyorum. Kalbinin kraliçesi olmak istiyorum. Peki sen benden gözlerini bile esirgerken nasıl yapabilirim bunu? Gözleri...