10. BÖLÜM

15.3K 736 149
                                        

Instagram: @/aiomry

10. BÖLÜM

YANGIN

Kaybettiğim her şey şu an karşımda duruyordu. Ezgi: İlk ve tek arkadaşım, kıskandığım kişi. Onu hep kıskanmıştım, güzelliği olsun, saf kalbi olsun her zaman kıskanmıştım. Ya da kendimde ne eksik gördüysem onda tamamlamıştım. Belki de bu yüzdendi en büyük kıskançlığım. Mavi gözleri deniz gibiydi, yaz denizi; berrak, aydınlık, masmavi. Kıvırcık, siyah saçları kendine hastı, kimsede böyle görmemiştim. Herhangi bir şekilde bağlasa bile ona yakışıyordu, kimseye yakışmadığı kadar. Sıradandı ama değildi de işte, kendine özgü bir hali vardı, gülümsemesiyle bile insana bir çok şey yaptırabilirdi.

"Hoş geldiniz kızım!" diye şakıdı Kader anne, bir adım giderken hemen Ezgi'nin yanında duran iyileşmeye başlayan Mert'e sarıldı. "Oğlum sende hoş geldin."

Mert kocaman gülümsedi. "Hoş bulduk anneanne." Küçük elini Kader annenin yüzüne koydu ve dudakları yanaklarına bastırdı. "Ben sizi çok özledim, biliyor musunuz?" bakışları Rıfat babaya döndü hemen. "Dedem..." diye iç çekti, ardından hiç beklemeden Kader annenin kollarının arasından çıkıp ona doğru koştu.

Sımsıkı sarıldığında Rıfat baba onu kucağına alarak ayağa kalktı. "Benim torunum gelmiş hanım." Dedi, kaba ama babacan bir şekilde gülerek. Sonra gözleri, benim bacaklarımın arkasında onları imrenerek izleyen Rüzgar'a döndü. "Birdiler, iki oldular, sonra üç. Ne kadar şanlıyız." Dedi, göz kırparak.

Rüzgar utanarak bacaklarımın arkasına daha çok saklandı. Ona kızamıyordum, çünkü bende arkada durmuş, sadece olan biteni izliyordum yüzüme kondurduğum, bana uzak bir tebessümle. Bakışlarım onlardan koptuğunda Ezgi'nin saf tebessümlü yüzüme döndü. "Hoş geldiniz." Dedim, çekingen bir sesle. Yüzümdeki gülümseme hemen kopacak gibi inceydi, bakışlarım kaçak, dilim yönünü bilmeyen bir gemi gibiydi.

Ezgi anlayışla gülümsediğinde içime bu sıcak havayla karışan gergin atmosfere bir şişe soğuk su dökmüş kadar oldu. "Hoş bulduk Meltem." Dedi, benden daha normal bir sesle. Uzak değildi ama yakında değildi, her zamanki gibiydi. Zaten nasıl olmasını bekliyorsam... Mavi bakışları yanında kucağında bebek puseti ile duran Yusuf'a kaydı. "İçeri geçelim, Umut rahatsız olmasın."

Herkes başını sallarken, kapıdan girdikten sonra selamlaşmışlardı.

Yanımda iri bir bedenin varlığı hissetim, Selim Efe elini belime koyarak yandan kendine çekti ve dudaklarını şakaklarıma bastırdı. "Biraz sakin ol, çok gerginsin. Neden böyle olduğu anlamıyorum Meltem?" diye fısıldadı, yumuşak bir sesle.

Neden mi böyleyim? Çünkü geçmişte yaptığım bir hatadan dolayı vicdan girdabına sürüklendim ve oradan çıkamıyorum Selim Efe. Seni kaybetmek deli gibi korkan göğsümün altındaki et parçası her an bu gerçekleşecek gibi hızla atıyor, nefes alışverişlerim ciğerlerimi yangın varcasına yakıyor.

Yüzümü ona döndürdüğümde çenemin titremesini dişlerimi sıkarak durdurmaya çalıştım. "Gergin değilim." Dedim, düz bir sesle. Selim Efe, ciddi misin dercesine kaşlarını kaldırdı. Bu dediğime kendim bile inanmıyorken onu kandırmaya çalışmak zaten büyük bir ahmaklıktı ama yine de girdiğim yoldan dönmedim, o yola yanlışıyla doğrusuyla devam ettim. "Ciddiyim." Dedim, daha soğuk bir sesle. Buzdan kalıp değildi belki ama üşütüyordu ve bence bu yeterliydi şu an için.

"Öyle olsun," diyerek bir kez daha dudaklarını alnıma bastırdı. "İçim rahat olsun diye susma olur mu? Çünkü benim için sen önemlisin, bir yola çıktık ve ilk düzlükte tökezlemeyelim."

TARUMARHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin