2. Bölüm - "Sevgili günlük"

92 18 18
                                        

Merbahaaa, sevgili dostlarımm!.. Nasılsınız?
Biliyorum, uzun zaman oldu, malesef. Elimde olmayan bir sebep'ten dolayı sizi bir az beklettim ama çok güzel bir bölümle geldim :'' Umarım hikaye'yi benim kadar siz de özlemişsinizdir...
O zaman daha fazla zaman çalmadan sizleri bir süre MAVİ ile başbaşa bırakıyorum. Bölüm sonunda görüşmek üzere... Keyifli okumalar! ^^

Bölüm müziği: Mor ve ötesi- Tamiri mümkün kalbinin

'Karanlıkta kalmayı yıldızları görebilme ihtimali için sevenlere...

Güneşin adeta kalkmam için israr edici ışınlarına rağmen gece boyu ağlamaktan şişmiş gözlerimi açamıyordum. Hatırladıkca biraz daha yastığıma gömülüp, biraz daha gözlerimi sımsıkı kapatıyordum.

Benden farklı olarak Begüm her sabah erken kalkıyordu. O yüzden sabahları onu yanımda görmediğimde şaşırmıyordum. Acaba diğerleri de kalkmış mıydı diye düşündüm. Pazartesi olduğu için babamın işe gittiğini varsayarak biraz olsun rahattım.

Diğerli şu an ne halde, ne yapıyor? Peki benim tam olarak yanlarına gidip ne söylemem gerekiyor? İnanın bilmiyordum. Çünkü hepimiz kötüydük ve işin acınacaklı kısmı biz bile artık bir-birimize ne söylememiz gerektiğini bilmiyorduk.

Yaşamak bir geminin denizde verdiği mücadeleden farksızdı aslında...Geminin yükü ne kadar çok olursa, o kadar batmak isterdi. Varmak istediği limana ulaşamazdı. Bizde öyleyiz. Yüklerimiz çok, ve biz onlardan kurtulamıyoruz. Her geçen gün biraz daha ve biraz daha boğulduğumu hiss ediyordum. Oysa onları kendi ellerimle atabilseydim şu denize, gemimi suyun yüzeğine çıkara bilseydim,  her şey çok daha farklı olacaktı...

Üzerime rahat bir şeyler geçirip kapıyı açtım. Hala ses yoktu. Mutfak'a geçtiğimde balkon'da oturduklarını gördüm. Bir şekilde dışarı çıkmak için annemden izin almalıydım. Çünkü kimseyle konuşmak istemiyordum.
Derin bir nefes alıp kapıyı açtım.

"Günaydın."
"Günaydın, abla!"
Her zamanki gibi Begüm sevecen bir şekilde boynuma atıldı.

"İyi misin, anne?"
Kararmış gözaltlarından anlaşıldığı üzere o da uyumamıştı.

"İyiyim, gel otur kahvaltı et."

Bir yalan uydurmam gerekiyordu. Onu böyle görmekten nefret ediyordum.

"Aslında ben sana şey diyecektim, hani yarın üniversite açılıyor ya, biz düşündük de sabah geç kalmayalım diye Beyza'larla önceden bir gidip hem yolu öğrenelim, hem de belki kiyafet filan bakarız."

Dışarı çıkıp ne yapacağımı ben de bilmiyordum. Tek istediğim bu evden bir kaç saatliğine de olsa uzaklaşmaktı.

"Bugün mü?"
"Evet, anne, kahvaltıdan sonra..." diye mırıldandım. Bakışlarından anladığım üzere hemen izin vermeyecekti.
"Öncesinde konuşalım, Mavi."

İşte tam olarak ben de bundan kaçıyordum ya, anne...

Başımı sallayıp sandalyeyi çektim. Başka çarem yoktu. Begüm ve Ali yemeklerini bitirip salona geçmişlerdi. Ses'ten anladığım kadarıyla televizyon izliyorlardı.

"Gözlerin şiş," Ona bakamasam da gözlerinin bir süre beni incelediğini hiss ediyordum. Burnunu çekerek devam etti.
"Mavi, ben sizin için dayanıyorum, kızım. Diğerleri küçük, çoğu şeyi görmüyor. Ama sen her şeye şahitsin, ve beni de en çok bu korkutuyor. Ne olur bari sen yapm..."

"Neyi yapmayayım, anne?" Başımı kaldırıp sözünü kestim, artık dayanamıyordum. "Ağlamayayım mı? Üzülmeyeyim mi? Hiçbir şey olmamış gibi hayatıma güle oynaya devam mı edeyim? Bunu mu istiyorsun benden?"

MAVİHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin