1910-Bratislava

3 0 0
                                    

Yer: Bratislava - Avusturya-Macaristan İmparatorluğu

***

Doğukan güneşli parladığı güzel bir sabaha uyandı ve hemen doğrulup pencereyi açtı. Odasının yaz sebebiyle bunaltıcı bir havayla dolması sinirini bozuyordu ve eve misafir gelmesi ihtimaline karşı düzgün karşılamalıydı. Banyoda yüzünü yıkadıktan sonra mutfağa geçip kendine iki yumurta haşladı ve çayını da alıp balkonda kahvaltıya geçti. Hızlı bir sabahtı, ve sakin. Kahvaltı ederken dışarıda koşuşturan insanları izlemeyi seviyordu çünkü evi şehir merkezine yakın bir yerde olduğundan balkonu işlek bir caddeye bakıyordu. Yemeğini sakin sakin yerken bir anda içini bir huzursuzluk kapladı. Bunun sebebi burnuna gelen kötü kokuydu. Kanalizasyon sorunundan kaynaklandığı belliydi.

Bratislava da bok kokuyor ya, inanılmaz gerçekten. Adana da bok kokuyordu gerçi. 

Tabak ve bardağını alıp mutfağa geçmeye karar verdi çünkü bu leş koku varken dışarıda durulmazdı. Sokaktaki insanlar bile huzursuzlanmaya başlamıştı. Balkon kapısını kapatıp içeri geçti ve mutfakta kahvaltısının tadını çıkarırken gazete okumaya karar verdi. Gazetede dikkatini çeken bir yazı vardı. Tekrar tekrar okudu. Yazıda şundan bahsediyordu: Portekiz Devrimi.

Halk, Portekiz Krallığı ve denizaşırı imparatorluğunun çöküş dönemine girmesinden beri çeşitli bunalımlarla yüzleşmekten bıkmıştı ve bir devrim, direniş ve silahlı çatışmalar dizisi sonrası monarşiyi kaldırmayı başarmıştı. Bu cumhuriyetçi görüşleri olan Doğukan için sevindirici bir gelişmeydi. Ancak Avusturyalılar için aynısı pek de söylenemezdi. Evet imparatorluğun anayasacı kitlesi de vardı fakat mutlakiyetçi görüşler hala daha yaygındı. Belki de bir şeyler yapmaya çalışmalıydı, kim bilir.

Ding dong.

Kapının çalmasıyla dikkati o yöne kaydı. Ellerini bir mendille hafifçe temizleyip hızla kapıya koştu, karşısında bir postacı vardı.

İyi sabahlar efendim, size bir paket var efendim.

Pekala, teşekkür ederim, iyi sabahlar bayım.

Kahverengi küçük paketi aldı ve masaya geri döndü. Yemek tabağını az öne iterek paketi önüne koydu ve bir bıçakla kartonun bir kenarından kesip kapağı kaldırdı. Üzerinde mühür bulunan bir mektup, bir çerçeve ve fotoğraf, biraz da para vardı. Zarfı eline aldı ve mührü kırıp içindeki kağıdı çıkardı. 

Ben ki, sultanlar sultanı, hakanlar hakanı, hükümdarlara taç giydiren, Allah'ın yeryüzündeki gölgesi ve atalarımın fethettiği Akdeniz'in, Karadeniz'in, Rumeli'nin, Anadolu'nun, Karaman'ın, Rum'un , Dulkadiroğluları Vilayeti'nin, Diyarbakır'ın, Kürdistan'ın, Azerbaycan'ın, Acem'in, Şam'ın, Halep'in, Mısır'ın, Mekke'nin, Medine'nin, Kudüs'ün, bütün Arap memleketlerinin, Yemen'in ve daha nice ülkelerin ki, büyük atalarının Allah kabirlerini nurlu etsin karşı konulmaz kuvvetleriyle fethettikleri ve onun muhteşemliğiyle de ateş saçan mızrağının ve zafer getiren kılıcının gücüyle fethettiği nice memleketlerin sultanı ve padişahı olan Sultan Bayezid Han oğlu Sultan Selim Han oğlu Sultan Süleyman Han Hazretlerinin devletinin bir vatandaşı Anıl'ım. Sen ki Bratislava'lı cumhuriyetçi Doğukan'sın. Kısa bir süre önce Meksika'da bir uyuşturucu karteliyle sürtüşme yaşadım, tam bu sırada da bir devrim başladı. Bazı öteki sebeplerden ötürü özel bağlantılarım sayesinde birkaç ay sonra Brezilya'da olacağım. Senden de paket içine yerleştirdiğim miktar para ile derhal Brezilya'nın yolunu tutmanı istiyorum, detayları vardığında anlatacağım.

Mektup Doğukan'ı şaşırtmıştı. Uzun zamandır ne Berkan'dan, ne Anıl'dan ne de diğer Arb'dan haber alabilmişti. En son 5 yıl önce İstanbul'da kendisi, Arb ve Berkan 15 yaşında, Anıl da 16 yaşındayken görüşmüşlerdi. Hayat onları farklı yerlere sürüklemişti. Paketin içindeki çerçeveli fotoğrafı aldı, bu onların 1905 yazında çekildikleri son fotoğraftı. Doğukan bunu görünce bir tebessüm etti ve çerçeveyi salondaki vitrinin gözle rahatça fark edilebilecek bir yerine yerleştirdi. Daha sonra da paketin içindeki parayı kontrol etti ve onu evin içinde güvenli bir yere yerleştirip yarım bıraktığı kahvaltısını tamamladıktan sonra dışarı çıktı. Bratislava'dan Dubrovnik'e yaklaşık bir günde varır. Oradan da deniz yolculuğuyla birkaç ay sonra Brezilya'da olurdu. En azından Doğukan öyle düşünüyordu. Eğer her şey yolunda giderse hiçbir şey olmazdı. Ve gerekli hazırlığı yapmak için bazı alışverişler yapması gerekiyordu. Şansı yaver gitmişti ki caddede gezerken büyük bir afişin üzerinde bir deniz taşımacılığı firmasının sefer reklamları vardı. Bu firmanın mekanını bir görmeliyim, diye düşündü.

*** 

Güverteden dışarıyı izliyordu, akşam saatiydi. Elinde bir kahve kupasıyla birlikte uzaklara dalmıştı, yanındaki ince ve hoş selamlamayı işitene kadar. Kupasından bir yudum alırken sesin geldiği yöne doğru döndü. Kahverengi ve dalgalı saçlı, mat ve kırmızı bir ruj sürmüş bir kadın kendisine gülümsüyor ve el uzatıyordu. Doğukan kupayı diğer eline alıp kadının elini sıktı ve selamladı. Kadın, konuştuğu dilden yola çıkıyordu, Alman'dı. Kadını elinden hafifçe kendi bulunduğu tarafa doğru yaklaştırdı.

Nasılsınız, güzel bayan?

Ah, iyiyim, teşekkürler, bayım. Siz?

Doğukan olumlu anlamında başını salladı. Sessiz kalmayı seçmişti çünkü konuşmaya kendisi devam ederse kadının gözündeki prestijinin azalacağından endişelendi. 

Manzara güzel, değil mi bayım? 

Evet, doğru. Günün bu saatlerini çok severim. Değişik bir hava veriyor. Peki ya siz bayan? 

Ben de severim. Bir şey soracağım, yanlış anlamayın lakin Almanca'yı söyleyiş şeklinizden yola çıkarak sizin Alman olmadığınızı düşündüm. Eğer bir sakıncası yoksa sormama izin verin efendim, neredensiniz?

Doğukan hafifçe gülümsedi ve kahvesinden bir yudum aldı.

Ben Türk'üm. Lakin uzun zamandır Bratislava'da yaşıyorum.

Hım. Anladım, Türk'sünüz demek, ne hoş. Macaristan'a gelme serüveniniz nedir peki?

Uzun ve karmaşık bir hikaye bayan. Ancak şöyle özetlenebilir; hayat, bana yeniden başlamamı zorunlu kıldı.

Gizemli birisiniz demek efendim, oldukça ilginç. Kendi hayatlarını bir kese altını saklar gibi saklamayı seven insanlar her zaman ilgimi çekmiştir. 

Anladım. İlginç birisiniz, kötü bir durum değil tabi ki bu. Peki ya, sizi bu gemiye hangi rüzgar attı?

Brezilya ya da diğer Latin ülkelerine özel bir ilgim yok aslında. Brezilya'da halletmem gereken bir işim var. Bir süre orada konaklayacağım. Titanic'i duymuşsunuzdur, herkesin dillendirdiği, yapımı tamamlanmak üzere olan meşhur gemi. Avrupa'ya dönerken onda seyahat etmek istiyorum aslında. Peki ya siz Brezilya'da ne yapacaksınız?

Doğukan kahvesinden son yudumu da aldı ve boş bir masanın üzerine fincanı bıraktı. Garsonun gelip alışını izlerken kendisini meraklı gözlerle izleyen kadına da cevap verdi. 

Eski dostlar. Bir süre önce, bir dosttan bir paket aldım. Brezilya'ya gitmemi gerektirecek bir durum oluştu. Dostumla orada karşılaşacağım. 

Anladım bayım, dostunuz sizi böyle uzak bir mesafeye çağırıyorsa gerçekten mühim bir mesele olmalı değil mi? Ona selamımı iletiniz.

Baş üstüne, ayrıca size göstermek istediğim bir şey var bayan.

Ceketinin cebinden bir fotoğraf çıkardı. Fotoğrafta soldan sağa doğru kendisi, Berkan, Arb ve Anıl vardı. Kadın kendisine uzatılan fotoğrafı inceledi. Doğukan da kişiler hakkında konuşmaya başladı.

Soldaki gördüğünüz üzere benim. İkinci sıradaki kişi beni şuanda İstanbul'da yaşıyor. Üçüncü sıradaki dostumun hakkında uzun zamandır bir haber alamadım ancak umalım ki hayat ona adil davranmıştır, dördüncü sıradaki kişi ise beni Brezilya'ya çağıran dostum. Bu fotoğraf İstanbul'da, 1905 yazında çekilmiştir.

Üzerinden ne kadar zaman geçti bayım. Bu uzun yılların hasretini gidermelisiniz. Ayrıca, hava birazcık serinledi. Benimle içeride birkaç kadeh içmeye ne dersiniz?

Ah, büyük bir şerefle, bayan.

Ve ikisi de soğuk güverteden içeriye geçtiler. İçerisi bir sürü masanın ve bir de barın bulunduğu genişçe bir salondu. Tasarımı sarı ve tonundaki renklerden yapıldığı için loş bir ortamdı. Boş bir masaya oturup garsonu çağırdılar. Doğukan bir bardak bira, kadın ise bir kadeh rose şarap söyledi. 

Hmm, öyleyse. Size sorayım, adınızı bahşeder misiniz güzel bayan?

Kadın ufak bir tebessüm etti.

Ah, tabiki. Adım Viktoria.

Doğukan başını onaylarcasına hafifçe salladı ve cevap verdi.

Ben de Doğukan. 

Contestado War AnılarıHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin