Yer: Rio de Janeiro - Brezilya Cumhuriyeti
İmdat ordusunun gelmesi yaklaşık bir haftayı bulmuş ve o zamana kadar da Anıl'la Doğukan, gayri nizami harp şeklinde başkenti ve hükümeti korumaya çalışmışlardı. Ordu yetişir yetişmez bir yarma harekatıyla cepheyi yarmış ve böylece başkentin ablukasını kırmıştı. Ardından ordu gereken şekilde ikiye bölündü ve Doğukan güneye ilerlemek için hazırlıklara başladı. Doğukan özgürlükçü görüşlü bir generaldi ve bu sebepten ötürü baskılayıcı ideolojilere sahip gruplara karşı soğuk tavırlar beslemişti. Amerikan yanlısı olmasa da politikalarını beğeniyor ve potansiyel başkan Woodrow Wilson'ı beğeniyordu. Amerikan siyasetini Prag ve Bratislava'da kaldığı sıralarda çok yakından takip etmiş, Amerikalı vatandaşlarla denk geldikçe sık sık bunu konuşmuş ve fikirlerini öğrenmişti. Amerika'nın tutumunu beğeniyor olsa da Brezilya'ya müdahale etmesi isteyeceği son şeydi. Kendi iç meseleleri ve Anıl'ın yardım çağrısı sebebiyle savaşa dahil olmuştu. Ordunun askeri planlarını hazırlayıp diğer generallere anlattı ve son değişiklikleri de hallettikten sonra güney cephesini açmak için yaklaşık beş günlük bir hazırlığa giriştiler.
Beş gün sonra...
Sisli bir pazar sabahı, bir kupa kahve ve tam teçhizat bir ordu...Bunlar Doğukan'ın günün yıldızı olması için yeter de artar. Yaklaşık yarım saat kendi öz bakımı ve kahvaltısıyla meşgul olduktan sonra orduevinden çıktı ve askeriyeye vardı. Gerekli emirler ve belgeler derken öğlene doğru ordu cephe hattına doğru yola çıkmıştı bile.
Ülkenin güney kesiminde halk arasında bilinen bir din adamı tarafından toprak sahiplerine, ya da zengin feodal sınıf, karşı bir ayaklanma başladı. Ayaklanma dışarıdan basitçe bir tepki hareketi olarak görünür gibi olsa da aslında isyancılar kendilerini bu yolda feda edip dini görevlerini yerine getireceklerine inandırılmışlardı. Doğukan bu hikayeyi duyduğunda gülmüştü çünkü bu 31 Mart Ayaklanması'nın nedenini okuduğundan beri duyduğu en komik şeydi. İsyanın başladığı yer Santa Catarina ve Paraná eyaletleriydi. Ordu başkentten çıkmış ve São Paulo'ya doğru gidiyordu. Demiryolları işleri bayağı hızlandırsa da cepheye varmaları birkaç saati bulacaktı. Şehirler kıyıya yakın olduğundan gittikleri rota çoğunlukla sahil şeridine paraleldi ve bu da bir kestirme yol kullanmanın imkansız olduğu anlamına geliyordu. Doğukan bu sebepten ötürü acil bir telgrafla üzerinden geçtikleri eyaletlerin yöneticilerine demiryollarını sivil ve ticari kullanıma kapatmalarını emretti. Bu sayede cepheye daha hızlı varabilirlerdi. Nitekim öyle de oldu, böylece yaklaşık 7 saatin ardından cepheye vardılar. Durum vahimdi çünkü isyancılar eyalet binasına varmak üzereydiler. Doğukan askerlere mevzi almalarını ve şehre halk da dahil kimseyi sokmamalarını emretti. Demokrasi kazanacaktı, kazanmalıydı.
Saat akşam dokuz civarında ilk çatışmalar başladı. İsyancılar şehre girmeye çalışıyor ancak merkezdeki topçu bataryaları tarafından etkisiz hale getiriliyordu. Siperler de sapasağlam ve düşmanını avlamayı bekliyordu. Doğukan karargahtan dürbünle çatışmaları takip ediyordu. Her şey gayet iyiydi. Sabah olmasını bekleyip harekata başlayacaklardı.
Bana bir kahve getirin hemen.
Diye seslendi hizmetçiye. Adam başıyla onaylayarak şöyle dedi:
Peki ekselansları. Bu arada az önce size bir telgraf aldım.
Tamamdır, gidebilirsin.
Hizmetçi ayrıldı ve kahve hazırlarken Doğukan telgrafın yanına gitti. Telgrafı Anıl yollamış, işlerin nasıl olduğunu soruyordu. Kendisi de bu sırada kuzeye gitmek için bir ordu toplamaktaydı. Ayrıca Doğukan'dan işi bittiğinde çabucak başkente dönmesini istiyor ve bir sürprizi olduğunu belirtiyordu. Doğukan bunlar karşısında hafifçe sırıttı. Bu sırada düşük rütbeli bir asker kan ter içinde odaya girdi. Doğukan'ın şaşkın bakışları karşısında bir açıklama yapması gerektiğini düşünen subay konuştu.
Efendim bir baskın yaşadık. Arkadan sarkmışlar, acele etmelisiniz çünkü cephe çökmek üzere.
Doğukan başıyla onayladı ve ikisi beraber hızlıca karargaha geri döndüler. Önlerindeki açık haritada bazı işaretler vardı. Cephe hattı karargahtan uzaktı ve şimdi karargahla Doğukan'ın ordusu arasında düşman kuvvetleri vardı. Bu iş artık gayri nizami harp gibi basit bir durumdan çıkmıştı. Kendi ordusunu saran çemberden kurtarmak için hemen birliklerin hazır olmasını istedi. Kapana kısılı ordunun birkaç saat daha dayanacak cephane ve erzağı vardı. Cephe ormanda olduğu için bir asker bir şekilde çemberi aşmayı başarıp atıyla hızlıca ve fark edilmeden karargaha geri dönmüştü. Doğukan perişan haldeki askere sarıldı ve onu bu cesur hareketinden dolayı takdir edip bir akşam yemeği hazırlattı. Asker iştahla yerken Doğukan da karşısında oturuyordu.
Evet. Anlat bakalım, neler oldu?
Asker ağzındaki lokmayı hızlıca yutup anlatmaya başladı.
Efendim. Biz şehirden uzaktaki ormanda planlanan cephe hattındaydık. Şehirde zaten isyancılar olduğunu ve garnizon kuvvetlerinin isyancılarla çatıştığından haberdardık fakat arkamız bir anda sarıldı ve cephenin karşısındaki orduyla paralel olarak etrafımızı sarıp bizi şehirdeki garnizon askerlerinden izole ettiler. Aralarındaki ajanlarımızdan biri bize yaklaşık otuz bin kişi olduklarını çembere alma harekatlarından önce, yaklaşık bir buçuk saat önce haber etmişti.
Doğukan gerilmeye başladı. Karşısındaki askerin moralini bozmamak için bunu belli etmemeye çalışıyordu. Asker her şeyin bu kadar olduğunu belirtince gülümseyip yemeğinin tadını çıkarmasını istedi. Ardından yemekhaneden ayrılıp karargah merkezine döndü.
Evet baylar, umarım az önce talep ettiğim askerler hazırlık aşamasındandır çünkü her şey bu adamlara bağlı. Tüm umudumuz bu yiğitler. Onları iyi giydirin ve yedirin. Bir saate hazır olmalarını istiyorum. Bugün kahraman olmam gerek.
Yumruğunu havaya kaldırdı, ardından bir şişe beyaz şarap doldurup biraz hava almak için dışarıya çıktı. Şarabından bir yudum aldı ve aklına tekrar o kadın geldi. Hafif bir tebessüm etti.
Keşke tekrar karşılaşma şansı bulabilseydim seninle...
Kendini topladı ve şarabının tadını çıkarmaya devam etti. Yaklaşık otuz dakikanın ardından bir hizmetçi yanına geldi.
Ekselansları, ordunuz hazır bulunmaktadır.
Çok güzel; çok, çok güzel.
Ve ardından hiç beklemeden yola çıktı. Yaklaşık elli dakikada şehre varmıştı, biraz daha ilerleyip ormanlık alanda kıstırılmış askerlere yetişmeliydi. Düşmanın otuz bin civarı olduğunu öğrenince halihazırda yaklaşık yirmi bin askerlik orduya takviye kuvveti olarak on bin beş yüz kişilik bir orduyla ilerliyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Contestado War Anıları
AdventureBu kitap bir parodi kitaptır. Yaşanan olayların hiçbiri gerçek değildir.