Yer: São Luís - Brezilya Cumhuriyeti
Anıl, Meksika'dan kaçmak durumunda kalmış ve Brezilya'ya deniz yoluyla geçiyordu. Meksika'daki eski patronunun bir uyuşturucu baronu olduğunu öğrendiği ve aptal polis memurlarının paraları karakola götürmeyi unuttuğu gün neredeyse tüm parayı çalarak kaçmıştı. Ancak bu hareket öyle berbat bir zamana denk gelmişti ki hem paraları çaldığı fark edilmiş ve kaçak durumuna düşmüş hem patronu paraları çaldığını öğrendiği için peşine adam takmış ve tüm bunlar yetmezmiş gibi de patlak veren Meksika Devrimi yüzünden çıkan kargaşa sırasında Gustavo Fring hapishaneden kaçmayı başarmıştı. Brezilya'ya kaçarken bindiği gemide bir suikastçiyle karşılaşmış ve yaşanan çatışma sırasında adam okyanusu boylamıştı. Fakat bu aslında bir işaretti, Anıl'ın nereye gittiğini bilecek kadar güçlü bir barondu Gustavo Fring. Ancak Meksika Devrimi'nin çıkardığı sorun yüzünden onu bir süre oyalayabileceğini düşünüyordu. Gemi São Luís kentinin limanına yanaştı ve Anıl uzun süren yolculuğunun da sonuna geldi. Para dolu ve çeşitli gerekli eşyaların olduğu valizini ve paltosunu giyerek gemiden indi ve bir taksi bularak kalabileceği bir yere yerleşmeye karar verdi. Yirmi dakikalık yolculuğun ardından kalacağı basit bir motel buldu ve geceyi şimdilik burada geçirmeye karar verdi. Valizini odasına götürmek isteyen adama teşekkür edip kendisinin yorulmamasını istediğini söyledi ancak aslında sadece parasını korumaya çalışıyordu. Uzun yerleşme süreci bittiğinde nihayet odasına yerleşmişti. Dışarıyı gezmek istiyordu fakat parasını güvenle saklayabileceği bir yer yoktu. Valizi yatağının altına saklayıp odanın kapısını kilitledi ve dışarıya çıktı. Motelden çok uzaklaşmamak kaydıyla şehre bir göz attı. Şehir cıvıl cıvıldı ve Osmanlı'nın İstanbul'unu da hiç aratmıyordu. Biraz kafa dağıtmak istiyordu çünkü uzun bir süreçti bu yolculuk. Yanından geçen şapka ve takım elbiseli adama yaklaşıp çat pat öğrendiği Portekizce ile etrafta herhangi bir bar olup olmadığını sordu. Adam Anıl'ın Portekizce konuşamadığını anlamış olacaktı ki İngilizce bilip bilmediğini sordu. Anıl da bildiğini belirtince konuşmaya o dilden devam ettiler. Kısa bir muhabbetin ardından barın karşılarındaki yolun biraz aşağısında olduğunu öğrendi. Tam teşekkür edip uzaklaşacaktı ki adam ona bir şeyler içmeyi teklif etti. Turist ve ziyaretçileri sevdiğini söyledi. Anıl bu cömert teklifi kabul etti. Yolda sohbet ettiler ve adam Anıl'a Brezilya'nın bir saatli bomba gibi olduğunu, son dönem ekonomik ve siyasi krizlerin büyük bir soruna yol açabileceğini söyledi.
Ben Meksika'dan geliyorum, birkaç yıldır orada yaşıyorum. Meksika Devrimi patlak verince Brezilya'ya gelmek zorunda kaldım. Umarım buradan gitmek zorunda kalmam.
Adam ufak bir kahkaha attı ve cevapladı.
Merak etmeyin mösyö. Gerektiği takdirde sizi cüzi bir miktar karşılığında Kolombiya sınırından içeri sokabilirim.
Teklifiniz için teşekkür ederim efendim. Eğer buna sebebiyet verecek bir durum ortaya çıkarsa size ulaşacağım.
Ardından bardan içeri girdiler. Pek dolu olmayan bir bardı, bu iyi haberdi çünkü Anıl'ın başı uzun yolculuktan dolayı ağrıyordu. Barmenin önünde durduğu geniş mermerin önündeki iki oturağa oturdular. Adam bir bira istedi.
Siz ne alırsınız mösyö?
Ah, ben...Bir bira alayım, buzlu.
Adam başıyla onayladı ve barmene döndü.
İki bira, biri buzlu.
Barmen başıyla onayladı ve hazırlamaya başladı. Bu sırada adam Anıl'a dönüp adını sordu.
Adınızı bahşeder misiniz mösyö?
Ah, adım Anıl. Sizin adınız nedir bayım?
Adım Tertuliano, Tertuliano Potiguara. Askerim. Ancak şuan izin zamanım, bu sebepten dolayı üniformasızdım.
Askerlik Anıl'ın ilgisini çeken bir konuydu. Ancak asıl garip olan şuydu: Bir asker nasıl olacak da kendisini sınırdan geçirecekti. Neyse, bunu başka bir zaman sorabilirdi. Sohbetlerine biraları eşliğinde bir süre daha devam ettiler ve Tertuliano işleri olduğunu söyleyip Anıl'ın yanından ayrılmak durumunda kaldı. Anıl da bardan ayrıldı, hesabı Tertuliano ödemişti, kaldığı motele doğru yol aldı. Bir güzel uyumalı ve dinlenmeliyim diye düşünüyordu. Saat yaklaşık 5 idi, akşamüstüydü. Birkaç saatlik bir uyku için fena zamanlama değildi. Ancak lobiye vardığında kendisine gelmiş 2 mektup bulunduğunu öğrendi. Ülkeye girdiğinde hangi şehirde bulunduğu devlet tarafından bilindiğinden Meksika büyükelçiliği mektubu kaldığı motele ulaştırmıştı. Bu mektuplar kendisinin henüz Meksika'dan ayrılmadan önce Doğukan ve Berkan'a yolladığı mektuplardı. Doğukan mektubunda Brezilya'ya varmak üzere transatlantik yolcu gemisiyle yola çıkmak üzere olduğunu. Bulunduğu şehirden en azından kendisi gelene kadar ayrılmaması gerektiğini söylüyordu. Geminin yaklaşık 20 knotluk hızla ilerlediğini yani 9-10 gün gibi bir sürede Brezilya'ya varacağını belirtiyordu. Ancak her şey Anıl'ın beklediği kadar kolay olmayacaktı.
Yaklaşık bir haftanın ardından, beklenenden bir iki gün daha erken, Doğukan sonunda São Luís limanına vardı. Anıl limandan valizi ile inen siyah paltolu bir adam gördü ve bunun Doğukan olduğunu hemen fark etti. Doğukan'ın kendisini görebilmesi için elini salladı ve ona doğru yürümeye başladı. Birbirlerini kucakladılar ve Anıl ilk söze giren oldu.
Nasılsın eski dost? Yolculuk nasıldı?
Doğukan gülümsedi.
Çok uzun zaman oldu dostum, özledim seni. Yolculuk beklediğimden rahat geçti. Eşyalarımı yerleştirebileceğim bir otel bulsak iyi olur böylece yerleşme işlerini erken bitirip biraz vakit öldürebiliriz.
Tamam o zaman, seni kendi kaldığım motele götürmeme ne dersin peki? Ardından da sana mektupta belirttiğim ve yüzyüzeyken açıklayacağımı söylediğim konuyu detaylıca konuşuruz.
Doğukan başıyla onayladı. Ardından bir taksi tuttular ve Anıl'ın kaldığı yere doğru yola çıktılar. Yol çok uzun değildi ve bu kısacık zaman aralığını da sohbet ederek doldurdular.
Ee, Berkan nasıl peki? O neler yapıyor?
Doğukan omuz silkti.
Uzun süredir görmedim. Ben Bratislava'da o ise İstanbul'da yaşıyor. Trenle gidecek vakit de pek olmadı. Hem şu sıralar oralar da karışık zaten biliyorsun. Balkan ülkeleri Türk devletine savaş açtı, ben de bunu yolda öğrendim.
Hadi ya? Durum fena...Kim kazandı peki savaşı?
Beklenmedik bir durum oldu ve Osmanlı yenildi.
Siktir.
Oturduğu arabadaki koltuğa elini sıkarak hafifçe vurdu. Ancak bu onların suçu değildi ve yapacak daha önemli işleri vardı. Anıl sessizliği bozdu.
Pekala biliyorsun ben bir işte çalışıyordum geçici bir süreliğine, bilmiyorsan da şimdi öğrenmiş oldun her neyse. Benim patronum uyuşturucu baronu çıktı ve tutuklanıp hapse atıldı ancak polis memurları paraları olay yerinden almayı unuttular, ben de o sırada normal bir günmüş gibi iş yerine gittiğimden boş mekana girip tüm parayı doldurup kaçtım. Ancak Meksika'da bir devrim patlak verdi ve bu curcuna sırasında eski patronum, adı Gustavo Fring, hapishaneden kaçtı ve şuanda benim peşimde. Nereden bildiğimi sormaya kalkma çünkü Meksika'dan kaçıp deniz yoluyla Brezilya'ya gelirken gemime bir ajan sokmuş. Kendisi şuan Atlantik'in en dibinin tadını çıkarıyor ancak bu son değil. Meksika devrimi bir iç savaşa dönüştü ve eğer o kendi para ve kudretiyle ülkede söz sahibi olursa işim biter. Beni tekrar Meksika'ya sokmalı ve Gus'un işini bitirmeliyiz.
Doğukan bakakaldı, donmuş vaziyetteydi. Bu ani sessizlik Anıl'ı rahatsız etmiş olacak ki agresifçe sordu.
Ne var? Sanki hiç mafyayla başın belaya girmedi Doğukan.
Aslına bakarsan girmedi evet.
Tamam beni dinle. Var mısın yok musun?
Beni buraya kadar getirmeden önce zarfta bunu belirtseydin gelmezdim. Zaten neden detayları sonra açıklarım dedin ki, Arap alfabesiyle yazılan Türkçeyi toplasan beş kişi biliyor amına koyayım. Eğer mektupta yazıyor olsa gelmezdim. Ancak ben yarım yamalak bir mektup için buraya kadar gelecek kadar aptal olduğuma göre sana yardım edecek kadar da aptalım. Kabul ediyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Contestado War Anıları
AdventureBu kitap bir parodi kitaptır. Yaşanan olayların hiçbiri gerçek değildir.