.9

80 6 0
                                    

.


"Bak bunlar Latalar. Korkulacak bir tür değildir ama bazı yaratıklar gibi bizimle iletişim kuramazlar."

Çantasından çıkardığı keçi boynuzunu fırlattı Lata denilen yaratığa. Alır almaz ortadan kayboldu.

"Tek amacı yemek yemektir. Bu yüzden karşına çıkarlar."

Taylanla odun toplamak ve tavşan ya da kuş yakalamak için geziyorduk. Alaz gilde su bulmaya gitmişlerdi.

"Ya besleyecek yiyeceğin yoksa, o zaman saldırır mı?"

"Eğer onu öldüremezsen vücudundan bazı parçaları yemek için koparır ve gider."

Söylediği ile tüylerim diken diken olmuştu. Bana elinden geldiğince bazı yaratıkları anlatıyordu. Latanın karşıma çıkması şans oldu. Öğrendiklerimi mağaraya geçince not edecektim. Unutmamalıydım hiç birini, her bilgi halkımın kurtuluşu demekti.

Odunları ben taşırken bir tavşan yuvası bulmuştuk. Taylan çantasından çıkardığı kağıdı yakarak yuvanın içine doğru kattı. Yuvanın dışını da çuval ile tuttu. Bir süre sonra çuvalda ki hareketlilikle bir kaç tane yakaladığımızı anladım. Ardından mağaraya doğru yürüdük.

"Bir prenses olarak zor olmuyor mu dışarı hayatı?"

Sorusuna karşılık başımı hızla salladım.

"Hem de baya baya zor oluyor. Ben kıyafetimi ya da banyomu bile kendim yapmazdım. Elbette ki aşırı zor geliyor ama alışmak zorundayım. Bu şekilde kendimi avutuyorum."

Heyecanlı şekilde bahsettiklerime güldü.

"Kıyafeti anlarım ama kendi banyonu yapmamak nedir?"

"Ben sadece küvete uzanır keyfini çıkarırdım. Alaz da saçımı yıkar ve her yerimi çok güzel kokan duş jelleri ile yıkardı."

Kaşları havalanırken baktı bana.

"Hiç hizmetçin gibi durmuyor."

"Çünkü Alaz benim için diğerlerinden farklıydı her zaman. Biz birlikte büyüdük, tek güvendiğim kişi o."

"Korkma prenses ben varım artık yanında, Alazdan daha iyi yıkıyacağıma eminim."

Söylediğine gülüp elimdeki odunlardan küçük bir tanesini ona fırlattım. Hem sinir bozucu hem de tatlı bir yapısı vardı. Mağaraya varınca kucağımda ki odunları taşların arasına yerleştirdim, sırtımdakileri de kenara kattım.

"Gel prenses ateş yakmayı ve tavşan yüzmeyi öğreteyim sana."

Ne kadar midem kalksa da yanına gidip hepsinin yapılışını tek tek öğrenmeye çalıştım. Bir onun ve bir de benim pişmeye hazır tavşanları oduna geçirip ateşin üstüne sabitledik. İstemsiz kokusuna sürekli öğürürken mağaranın girişinde Alazı gördüm. Yüz ifademden ötürü korkuyla yanıma kadar koştu.

Elimin halini görür görmez biraz suyu elime döktü. Elimi yıkadıktan olabildiğince burnumdan uzak tuttum.

"Şuanda o kadar yol gidip getirdiğimiz suyu heba ettiniz."

Gökmenin söylediğiyle yandan ters ters baktım. Benim burada rengim benzin atmış, beyefendinin söylediğine bak.

"Alaz sevgiline sahip çık, uğraşamam."

Söylediğimle Alaz kızarırken Gökmen güldü. Taylanın ne zaman çıktığını bilmediğim şekilde şuan mağaraya yeni giriyordu. Bana bir kaç ot uzatınca baktım. Fesleğendi bu.

"Kokuyu alır."

Ona minnetle bakarak hemen fesleğeni avucumun içinde sürttüm. Bütün elimi fesleğenle sildikçe sildim. Artık koku azalmıştı.

"Alaz bak bu tavşanı ben yüzdüm."

Çok önemli birşey yapmışım gibi gururla bakıyordum.

"Sarayda gördüğünüz çiğ etleri pişirdiklerinde asla yemezdiniz. Şimdi ise kendi ellerinizle yapıp pişiriyorsunuz."

Söylediği ile ne kadar şımarık olduğumu fark ettim.

"Mecbur olunca yapıyormuş demek ki insan. Hem ben o kadar şımarık mıydım?"

Beni başıyla onayladığında memnuniyetsizce başımı başka yere çevirdim. Öyle yetiştirilmiştim, nasıl aksi olabilirdim ki? Pişirdiğimiz tavşanın üstüne biraz su dökmüştü Taylan. Kaşlarım çatık neden böyle yaptığını düşünürken yüz ifademe bakıp konuştu.

"Tuzlu su bu tatlansın diye az birşey döktüm."

"Tuz gölüne gitmiştik biraz alırız diye ve oradan çıkmak üç günümüzü almıştı."

Gökmenin söylediklerine karşın bütün ilgimi ona çevirdim.

"Devam et."

Alaz'ın söylediğini bende onayladım, devam etsindi.

"Tuzlu yerleri seven farklı yaratıklarla karşılaştık. Aşırı vahşilerdi, körlerdi ama bizi hissediyorlardı. Ne olduklarını bilmiyorduk, 3 gün boyunca mecburen saklana saklana çıktık oradan."

Taylanın uzattığı eti alıp yerken Gökmene baktım.

"Yani sizin bilmediğiniz yaratıklarda var."

Beni başıyla onayladı.

"Kaç yıldır dışarıdasınız?"

Alaz'ın sorusu üzerine ikisine de baktım.

"Sanırım on yıl falan oldu."

Taylana döndüm.

"Duvarların dışına çok küçük yaşta çıkmış olmalısın. Nasıl hissettin?"

Sorduktan sonra yüz ifadesi ile sormamam gerektiğini anladım. Daha sonra ufak tefek sohbetlerle yedik yemeğimizi. Ardından Gökmen ateşi söndürdü. Mağaranın içine doğru biraz daha girdik ve orada yatmakta karar kıldılar. Alaz ve Gökmen yan yana yattılr, biz ise olabildiğince uzaktık. Bir süre sonra içim rahat etmemeye başladı. Onun kürkü bendeydi, o ise öylece mağaranın zeminine uzanmıştı. Ses çıkarmamaya çalışarak kürkü onun üzerine örttüm. Geri yerime geçip uzandım. Soğuktan ölsemde içim daha rahattı şimdi.

Bir türlü uykuya dalamazken neredeyse soğuktan kendimden geçiyordum. Üzerimde hissettiğim sıcaklıkla gözlerimi araladım. Kürkü benim üzerime örtüyordu. Tam gideceği esnada tuttum.

"Birlikte uyuyalım yoksa yatamam bu kürkte."

Bir süre gözlerini karşıya dikip durdu. Ardından kürkü yere serdi. Kürkün üstüne uzanırken bana baktı. Hemen yanına kayıp kucağına yerleştim. Kürkün kalan kısmını da üstümüze örttüğünde sıcaklık resmen içimi eritiyordu. Bedenim rahatlarken uykuya bıraktım kendimi.



KRALİÇE AYANAWhere stories live. Discover now