.3

125 14 0
                                    

...

Hayat, bitti demeden bitmez!

...

Saatler süren at üstündeki yolculuğumuz artık bizi yormaya başlamıştı. Alaz ile askerlere emir yollayıp uygun bir yerde konaklamayı teklif etmiştim. Fakat konaklayacağımız düz bir alan yoktu. İleri de bir nehir kenarı olduğunu söyledi yanıma gelen asker. Konaklamak için iyi bir tercih.

Uzaktan gelen bir hırıltı sesiyle etrafıma baktım .

"Sesi duydun mu Alaz?"

"Ne sesi efendim?"

Tekrar duyduğumda arkama doğru baktım.

"Birşey bizi takip ediyor, komutana haber ver asker tetikte olun!"

Yanımdaki asker ön safa giderken arkamda yine aynı sesi daha güçlü duydum. Arkamdaki askerleri saydığımda eksiklerdi. Tedirginlikle yutkunurken nedense attan inmem gerekiyormuş gibi geliyordu.

"Alaz in hemen attan."

Sessizce söylediğimi sorgulasa da hemen inmişti. Atların arasında dikkatlice onunla hızlı bir şekilde yürümeye başladım. Ses artarken önde de bir problem olduğunu anladım.

"Efendim birşey bizi tek tek avlıyor!"

Askerler korkuyla kaçışmaya başladığında korkudan bir kaç saniye ne yapacağımı şaşmıştım. Alaz elimi tutup sıktığında ona baktım ve gözlerinde bana olan güvenini gördüm. Gözlerimi kapatıp cesaretimi toplamaya çalıştım.

Etrafa bakıp nereye saklanabilirz diye düşünürken aniden önümde ki askeri yakalayan şeyi görmemle gözlerim kocaman olmuştu. Saniyelik gördüğüm görüntü bana bir fikir vermişti. Kanatları arı kanadı gibiydi. Alaz'ın da elinden tutarak koşmaya başladım.

Yanlış hatırlamıyorsam komutan duvarların üstünden gördüğü kadarıyla önümüzde bir nehir kenarı olduğundan bahsetmişti. Aldığım kısa ve hızlı nefesler ciğerimi yakarken ışığın vurduğu nehiri görmemle daha da hızlandım.

"Atla Alaz!"

Birlikte atladığımız gibi üzerimizden birşeyin geçtiğini hissettim. Alazı omuzlarından çıkmaması için tutarken kenarda bulanık şekilde gördüğüm dalı tuttum. Alaz yukarı çıkmak için elimi çekmeye çalışarak çırpınıyordu. Omzundan kendime doğru çekip dudaklarınızı birleştirdim. Ağzımda son kalan havayı ona üflerken kendimi sıkarak biraz daha dayanmaya çalıştım. Muhtemel yarım dakika geçtikten sonra suyun yüzeyine ittim ikimizi de dal sayesinde. Derin nefesler alırken önüme uzanan eli görmemle hemen tutundum. Alazın da koluna sıkıca tutunup ayağımı nehrin kenarında ki küçük dallara bastırıp dışarı doğru ittip kendimi.

Alaz hala öksürük krizinden kurtulamamışken kafamı kaldırıp bizi kurtaran kişiye baktım.

( Ben Hanry Cavill olarak hayal ettim. Yine de sizin tercihiniz)

"Buralarda nehire girmeyi pek tercih etmeyiz küçük hanım."

Islak elbisemi zar zor toparlayıp ayağa kalktım. Etrafı kolaçan ederken başka biri daha konuştu.

"Yine de yavru alatusdan  kurtulmak için akıllıcaydı."

İlk konuşan adamın arkasından gelen kişiye baktım.

(Gerard Butler)

"Neylerden?"

Eliyle işaret ettiği yere baktığım da gördüğüm canavarla gözlerim büyüdü. Hareketsiz ve etrafında yayılan sarı sıvı öldüğünü gösteriyordu sanırım.

"Bu yavruysa annesini hiç düşünemiyorum"

Alaz'ın korkulu sesiyle ona döndüm. Şaşkınlığım yüzünden onu unuttuğumu fark edip suçluluk duygusuyla sarıldım ona.

"İyi misin?"

"Sayenizde efendim."

Ondan ayrılırken gözlerine bir çok duyguyla baktım. Onu kaybetmek aklımı kaçırırdım. Elini sıkıca tutup yabancılara döndüm.

"Siz kimsiniz? Ve o şeyin adını nereden biliyorsunuz?"

Cüsseli adam bıçağını bir bezle dilerken küstahça yüzüme baktı.

Arkasında ondan yaşça büyük olduğunu düşündüğüm adam yanımıza yaklaşırken belimdeki bıçağı elimle kavradım. Elini uzatarak,

"Ben Gökmen bu da kardeşim Taylan"

Alazı arkama doğru çekip elimi uzattım.

"Ben Ayana, Alaz kardeşim gibidir."

Taylan dediği kardeşine bakıp tekrar bize döndü. Aralarında anlamadığım bir şekilde gözleriyle konuşuyor gibiydiler.

"Ne işiniz var buralar da tam olarak"

Gözlerimi kısarak ikisini de incelerken ayaklarım beni geriye doğru adımlamaya zorluyordu. Hareketimle iki elini da hava kaldırdı.

"Buralar da pek insan olmaz,"

"En azından canlı olarak."

Taylanın tamamladığı cümleyle daha gerilmiştim. Sertçe yutkunup Alazın elini sıktım.

"Tanıştığımıza memnun oldum ama biz artık gitsek çok iyi olur."

Taylan histerik bir gülüş atarak arkasını dönerek yürüdü.

"Yalnız mısın?"

"Değiliz!"

Çok soru soruyorlardı. Onlara güvenmeli miyim bilmiyordum bile!

"Sadec.."

Sözünü tamamlayamadı çünkü yerin altımızda resmen dans ettiğini hissediyordum. Ağaçlar bile sarsıntıdan hışırtı sesleri çıkarırken ileri de gördüğüm kocaman devle gözlerim kocaman olmuştu.

Kaçıp kaçmama konusunda tereddüt yaşarken fısıltıyla konuştum.

"Kaçmalı mıyız?"

"Şu tarafa doğru koşun peşi,"

Alazla birlikte eliyle gösterdiği yere daha cümlesi bitmeden koşmaya başladık. Devin yeri göğü inleten bağırtısı devam ederken daha hızlı koşmaya başladım.

Arkama dönüp baktığım da Gökmen ve Taylanın bir devi yere yığdıklarını gördüm ve daha da önemlisi bir tanesi bizim peşimizdeydi.

"Taylan!!!"

Onlara güvenmesem de bunları nasıl devirecek lerini iyi biliyorlardı. Bize yaklaştığını fark edince elimle Alazı sol tarafa doğru itekledim.

"Koş!!"

Devin onun peşinden gideceğini fark edince belimden küçük bıçaklardan birini deve fırlattım.

"Hey! Buraya gel seni pislik dev!!"

Bana doğru koşarken elimde ki büyük bıçakta parmaklarımı oynattım. Uzun kolunu bana doğru salladığında eğilip diğer tarafına geçtim.

"Bacakları Ayana!!"

Gökmenin sesiyle bana saldıran devin altından geçip sağ dizinin arkasına kesip attım. Bununla birlikte deva dizinin üstüne düşerken kalkıp Alazın olduğu yere doğru koştum.

"Benden bu kadar!!"

Taylanın devin boynuna geçirdiği kılıçla devden akan yeşil sıvı bütün vücuduna fışkırmıştı. Görüntü ile midem kalkmıştı, geri geri giderken önüme dönüp Alaza elimi uzattım. Beklemeden tutarken hızlıca oradan uzaklaştık.

Bize yardım etmeleri iyi olduklarını göstermezdi.





KRALİÇE AYANAWhere stories live. Discover now