"... Yani söylüyorsunuz ki denizde yüzerken neredeyse boğuluyordunuz ve gözlerinizi açtığınızda kendinizi kıyıda buldunuz? Bir gün sonra?"
"Aynen öyle." başını salladı Levent. Masanın arkasında oturan polis memurunun yaptığı memnuniyetsiz surat ifadesi, anlattıklarının birazına bile inanmadığını gösteriyordu. Eğer ona bir siren tarafından kaçırılıp canlı canlı yenmeye kalktığını anlatsaydı muhtemelen Levent'i ya narkotik şubeye ya da psikiyatri raporu almaya yollardı. Bu yüzden gördüğü muamele pek de rahatsız edici değildi. Daha kötüsü olabilirdi.
"Eksik ya da anlatmayı unuttuğunuz başka bir ayrıntı olmadığına emin misiniz?" yüzüne kısa bir süre baktıktan sonra klavyede birkaç tuşa bastı.
"Evet eminim."
"Isminiz neydi?"
Levent dişlerini sıkıp iç cekti. "Levent. Levent Kaçmaz." Hayattaydı, kayboluşuyla ilgili ihbarın asılsız olduğu ortaya çıkmıştı. Neden birkaç kağıt parçasına imza atıp emniyetten defolmasına izin vermiyordu? Normal şartlar altında kayıp bulundugunda ortada ölüm olmadığı için böyle ihbarlar çok da kaideye alınmazdı. Huysuzluğu yüzüne yansımış olacak ki polis memuru ekledi.
"Ee, Levent Bey. Sizi bir süre daha burada tutmamız gerekebilir."
"Ne?" Levent kaşlarını çattı. Onunla dalga mı geçiyordu? "Karşınızda duruyorum ve gördüğünüz gibi turp gibiyim. Neden beklemem gerekiyor ki?"
"Kaybolduğunuza dair ihbarın yapıldığı günden iki saat sonra bir kayıp ihbarı daha aldık." dedi polis memuru ciddiyetle. Yorgun gözlerini bilgisayar ekranına çevirdi. "60 yaşlarında bir kadın. Çantasını Foça Kalesinin yakınlarına bağlanmış bir kayıkta buldular."
"Bu olayın benimle ne alakası?"
"Çantasının içinden sizin telefon numaranız çıktı."
Levent donakaldı. Elleri birden buz gibi olmuştu. "N-ne? Kim bu kadın?"
Polis memuru çekmecesinden başka bir kağıt çıkarıp önüne koydu. Bu, Ayfer Hanım'ın yakın tarihte çekilmişe benzeyen bir resmiydi. Görür görmez tanımıştı. "Ayfer Çevik. Kendisini tanıyor musunuz?"
"Evet." Levent ne söyleyeceğini bilemiyordu. "Bakın, ne düşündüğünüzü biliyorum ancak ben haftalardır Ayfer Hanım'ı görmedim. Öyle yakından tanıdığım biri de değil zaten. Arkadaşımın kafesine uğrayan sıradan müşterilerden biriydi. Sırf çantasından benim telefon numaram çıktı diye onu benim kaçırdığımı mı ima ediyorsunuz? Cantadan çıkan başka telefonları da aradınız mı?"
"Arkadaşınızın kafesine uğrayan her müşterinin telefon numarasını alır mısınız Levent Bey?" bunu öyle soğuk söylemişti ki Levent suçlu olmasa da son derece rahatsız hissetti.
Bu hisse aşinaydı. Ilk kez yapmadığı bir suçtan dolayı itham edilmiyordu. Bardağa hapsedilip ölüme terk edilen bir örümcek gibi çaresiz ve kapana kısılmış hissediyordu. Yumruklarını sıktı, sakin kalmalıydı. Ayfer Hanımım kocasını bulma arzusunu anlatabilirdi ancak bu kadar sinirliyken ters bir şey söylerse - dilinin ucundaydı - durum iyice kontrolden çıkardı. "Avukatımla görüşmek istiyorum."
Sonrası tam bir kabustu zaten.
Daha önce boşanma davasını gören Avukatı Göksu Bey, birkaç saat içinde emniyete çağrıldı. Ona anlatılanlara göre Ayfer Hanımın kaybolduğu saatler Levent'in kayıp olduğu saatle birebir örtüşüyordu. Ayfer Hanımı ziyarete gelen kızlarından biri annesini evde bulamayınca karşı komşusuna gitmiş. Komşu da Ayfer Hanımla eve dönerken karşılaştığını, biraz lafladıklarını ve en son sahilde yürüyüş yaparken gördüğünü söylemiş. Sırtında da uzun bir çanta taşıyormuş. Bunun üzerine kızı sahili aramaya çıkmış. Birkac saat sonra da Ayfer Hanım'ın kocasına ait kayıklardan birinde el çantasını bulmuş. Daha sonra kadın telaşlanıp hemen polisi aramış.

ŞİMDİ OKUDUĞUN
W.A.R.O.
FantasíaKötü bir boşanma, başarısızlıklarla dolu bir kariyer ve lekelenmiş bir itibar... Levent, çocukluk arkadaşının yanına taşınmaya karar verdiğinde bu üç parlak madalyayı göğsünde taşıyordu. Siyah ve beyazdan başka hiçbir şey bilmeyen bu adamın yolunu...