2 sene önce...
"Göğsünden dört kere bıçaklanmış. Boynunda ya da vücudunun herhangi bir yerinde mücadele ettiğini gösteren herhangi bir iz yok. Dün teyit ettirmek için kanından örnek alındı. Çıkan laboratuvar sonuçlarına göre maktulün kanında yüksek miktarda benzodiazepin tespit edildi. Bu da yüksek ihtimalle uykusunda öldürüldüğü anlamına geliyor."
"O halde şüpheli sayımız azaldı." dedi Komiser Fırat Günay. Günlerdir tıraş etmeye fırsat bulamadığı çenesindeki sivri kılları uyuşuk uyuşuk kaşıdı. "Üst komşunun ifadesine göre maktülün karısı akşam sekizde apartmandan ayrılan tek kişiymiş. Tekrar ifadesinin alınması şart oldu." morgun dışında bekleyen genç polis memuruna el işareti yaptı. Oğlan fark etmeyince dış kapıdaki buzlu cama parmağındaki alyansla birkaç kez tıklattı. "Sencer, bir buraya baksana!"
Sencer Ayman, komiserinin sesini duyar duymaz sahibinin mama kabını doldurduğunu gören oyuncu bir köpek yavrusu edasıyla içeri daldı. Henüz birkaç yıldır görev yapmasına rağmen geleceği parlak bir gençti. Yakışıklıydı, çalışkandı fakat tecrübesizdi. Bu onu bazen sakar biri yapıyordu. Itiraf etmeliydi ki Levent onu kimi zaman sinir bozucu buluyordu. Oysa Sencer bugüne kadar yanlış ya da onu kızdıracak hiçbir şey yapmamıştı. Sinirini bozan, şampuan reklamlarından fırlamış düzgün saçları ve aptal yakışıklı suratıydı. Gerçekten pürüzsüz bir cildi vardı. Tıpkı son zamanlarda popüler olan şu koreli şarkıcıları andırıyordu. Koyu gözlerine bakan herkes -yani gözlemlerine göre çoğunlukla kadınlar- yağmurlu bir günden sonra başını toprağın altından çıkaran bir filiz gibi yanında hemen yeşeriveriyorlardı.
"Buyrun komiserim." dedi çakma popstar.
"Dün sabah cesedi bulunan adamın karısı Seda Hanım buraya getirilsin. Gerekli işlemleri hallet..." dedi Fırat Komiser. O da Levent gibi Sencer'in yakışıklılığını aşırı bulan kıskanç gruptaydı. Hiç itiraf ettiğini duymamıştı ama Sencerle her konuştuğunda takındığı ses tonundan ve küçümseyici bakışlarından bunu anlayabiliyordu Levent. "Ha unutmadan, şu komşuyu da tekrar görelim."
"Meral Hanım mı komiserim?" dedi Sencer. "Dün ifadesini alan polise yurt dışına çıkacağını söyledi."
"Uçağının kalkış saatini hemen tespit edin ve havaalanındaki birimlere haber gönderin. Ifadesi alınmadan hiçbir yere gidemez."
Sencer emirleri aldıktan sonra tekrar dışarı çıktı. Neyseki işini düzgün yapıyordu. "Neden görgü tanığını da görmek istediniz?" dedi Levent, Sencer dışarı çıktıktan sonra.
"Saat gece birde gerçekten balkonda olduğunu teyit edebilecek kimse yok. Bunu iddia eden sadece Meral Hanımın kendisi." dedi Komiser Fırat. Yorgunca iç çekerken burnunun kemerini sıktı. "Tek akıllının kendileri olduğunu sanarlar. Insanlar dünya üzerindeki en vahşi ve aptal yaratıklar."
Levent bir şey söylemedi. Bu konu üzerinde söylenebilecek bir sürü şey vardı ama bugün öğle tatilinde Fırat Komiserle dünya problemlerini ve insanlığın nereye gittiğini konuşacak zamanı yoktu. Bugün evlilik yıldönümüydü, karısı için aylar önce sipariş ettiği -küçük bir servet ödediği- küpeleri kuyumcudan alması gerekiyordu. Jale tam bir küpe hastasıydı. Başka takılar da takardı ancak küpeler onun kırmızı çizgisiydi. Evdeki makyaj masasının üzerinde hepsini özenle yerleştirdiği, boyu Levent'in kafası kadar olan kadife bir askılık bile vardı. Ne zaman eve dönerken aynı kuyumcunun önünden geçseler sarışın kadının gözlerinin cam vitrindeki mor taşlı kelebeklere kaydığını biliyordu. Hediyeyi açınca Jale'nin yüzünde belirecek ifadeyi düşündükçe kalbinin ritimleri bozuluyordu. Elbette sadece karısının yüzünde belirecek tatlı gülümsemeyi görmek için heyecanlıydı, sonrasında Levent'e verebileceği başka hediyeler için değil... Güzel bir akşamın onu beklediğini hatırladıkça iyice keyiflendi. Trafiği, kuyumcunun konumunu ve iş çıkış saatindeki izdihamı göz önünde bulundurunca öğle tatilini kullanmak daha akıllıca olacaktı.
![](https://img.wattpad.com/cover/308698179-288-k858038.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
W.A.R.O.
FantasiKötü bir boşanma, başarısızlıklarla dolu bir kariyer ve lekelenmiş bir itibar... Levent, çocukluk arkadaşının yanına taşınmaya karar verdiğinde bu üç parlak madalyayı göğsünde taşıyordu. Siyah ve beyazdan başka hiçbir şey bilmeyen bu adamın yolunu...