Sibel'in önerdiği ev beklentilerinin epey üstündeydi.
Şehir merkezine ve restorana yakındı, bu yüzden eskisi gibi minübüse binmek zorunda değildi. Rüzgar'ı ve Ceyhan'ı istediği zaman görebilirdi. Tek olumsuz yanı ev eski ve bir sürü tadilata ihtiyacı vardı. Bu da kirayı düşüren tek faktör olduğundan Levent ve banka hesabı, durumdan pek de şikayetçi değillerdi.
Iki yatak odası, bir banyo ve mutfağı vardı. Tek katlı, tıpkı Rüzgar gibi küçük bahçesi olan aydınlık bir evdi. Eşyaların da içinde olması Levent'i biraz rahatlatmıştı. Ev gibi eşyalar da eskiydi. Seksenlerden fırlamış koltuk ve halılar, rahmetli ninesinin vitrininden duran dantellerle aynı yaştaydı. Ev sahibi kadınla telefonda konuşup anlaşmışlardı. Kadının ismi Hatice'ydi. Sesinden yetmişlerinde olduğunu söyleyebilirdi. Sibel'in söylediği gibi çocuklarının yanına, Istanbul'a taşınacaktı. Ona eşyalarla ne istiyorsa yapmasını, sadece salondaki koltuğa dokunmamasını tembih etmişti. Söylediğine göre koltuk rahmetli kocasına aitti. Eğer koltuğu atarsa ruhunun Levent'i asla rahat bırakmayacağını söylemişti.
Levent gülüp geçmişti ancak sallanan koltuğu birkaç kere kendi kendine hareket ederken görünce -ya da korktuğu için kafasında kuruyordu - yerinden oynatmaktan bile vazgeçti. Bir hafta önce varlığına bile inanmadığı sadece efsane olduklarına inandığı sirenler tatrafından saldırıya uğramıştı. Artık her şey mümkündü. Durduk yere seksenlik bir dedenin ruhunu evine musallat etmek istemiyordu.
Rüzgar'da olan birkaç koliyi arabaya doldurup bahçenin önüne dizdiler. Ne kadar yardıma ihtiyacı olmadığını dile getirse de taşınma sürecinde Ceyhan ve Rüzgar onu yalnız bırakmadılar. Yardım etmek Sadık ailesinin genlerinde vardı. Adı gibi dostlarına sadık insanlardı.
Ancak Levent, Sibel'in de onlarla geleceğini düşünmemişti. Son konuşmalarından bu yana Levent'e daha dostane davranıyordu. Elbette Rüzgar etrafındayken öyleydi. Başbaşa kaldıklarında huysuzluğundan hiçbir şey eksilmiyordu. Taşınma işleri tamamen sona erdikten sonra evde yemek olmadığından onlara pide getirmişti.
Levent Rüzgar ile küs değildi ama aralarında soğuk bir havanın gezindiğini de biliyordu. Tamam, hatalıydım. Özür dilerim, sinirle söylenmiş şeylerdi, derse Rüzgar yine de Sibel'i sevmediğini bildiğinden huzursuz hissedecekti. Ona aralarında bir sorun olmadığını anlatmanın bir yolu olmalıydı.
Diğer yandan Sibel'in sözünü tutup tutmayacağını merak ediyordu. Rüzgar'ı gerçekten sevip sevmediğini hal ve tavırlarından gözlemlemeye karar verdi. Rüzgar'ı sevmiyorsa elinde sonunda bu kadar baskıya dayanamayıp pes edecekti.
"Onunla perşembe akşamı konuşacağım." dedi Sibel ayran doldurma bahanesiyle mutfağa girdiği zaman. "Sürprizi bozarsan o zaman gerçek yüzümle tanışırsın."
"Neden perşembe akşamı?" dedi Levent. Sahte yüzüyle de pek dost canlısı sayılmazdı.
"Sen şaka mı yapıyorsun? Unuttum deme sakın." siyah saçli kadın hayret içinde ona döndü. "Bir de Rüzgar ın en yakın arkadaşı olduğunu söylüyorsun. 2 Ağustos onun doğum günü seni taş kafa."
Levent başına gelenler yüzünden tamamen unutmuştu. Rüzgar ın doğum gününe dört gün kalmıştı ve daha Levent ona ne alacağını düşünmemişti bile. "Unutmadım." yalan söyledı Levent. "Öyle pat diye persembe diyince kafam karıştı. 2 Ağustosun hangi güne denk geldigini nereden bileyim, takvim miyim ben?"
"Ona ne aldın o zaman?" Sibel tek kaşını kaldırdı.
"Henüz almadım, çarşıya bugün gidecektim." dedi Levent ters ters. Yalan değildi, Ayfer Hanım'dan bir haber olup olmadığını öğrenmek icin karakola uğramayı planlıyordum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
W.A.R.O.
FantasiKötü bir boşanma, başarısızlıklarla dolu bir kariyer ve lekelenmiş bir itibar... Levent, çocukluk arkadaşının yanına taşınmaya karar verdiğinde bu üç parlak madalyayı göğsünde taşıyordu. Siyah ve beyazdan başka hiçbir şey bilmeyen bu adamın yolunu...