[1]: realization of the worlds

68 7 17
                                    

Sızı dolu satırlarla süslediğim yeni kurgumu, aramızdaki kilometrelerce mesafelere rağmen yılları devirdiğim sevgili eski dostuma armağan ediyorum. Bu kısa yolculuğu beğenmenizi umuyorum.

 Bu kısa yolculuğu beğenmenizi umuyorum

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

━━━━━━━━━


Varlığını sunum yapmak için utana sıkıla çıktığım kürsüde bana bakan suratları incelerken fark ettim ilk kez. O sıcak Eylül sabahı, elimdeki kağıt parmaklarımın ucunda titriyordu tıpkı gözbebeklerim gibi. Yeni nakil olduğum bu okulda insanlarla formaliteden tanışmış olsam da kimsem yokmuş gibi hissediyordum; yabancı gözlerin birlikteliği sıkıştırıyordu yüreğimi. Ben oraya ait değildim.

Biliyordum, beni yalnızca İngilizce öğretmenimiz dinliyordu. Bir yılın sonunda bir daha görmeyeceğim o yüzler ağzımdan çıkacak iki cümlenin ardından bir daha konuşmama odaklanmayacaklardı. Telaffuzlarımı ve akıcı konuşmamı övmüştü öğretmenimiz, bu durum diğerlerinin kısa bir süreliğine de olsa yeniden beni izlemelerini sağlamıştı; ancak ben bundan hoşlanmıyordum, saç diplerim stresten attığım serin terle beraber nemlenmişti bile. Parmak uçlarımı hızlıca saçlarımı taradıktan sonra tişörtüme sürtmüştüm ter damlalarımdan kurtulmak için.

Sonra seni fark ettim Jeon. Kimse beni umursamazken sen dinliyordun beni. Söylediklerimin hiçbirini anlamıyor olduğunu çok sonra fark etmiştim ama o an gergin cümlelerim senin için bir şeyler ifade etti sanmıştım. İlk defa fark ettiğim o güzel gözlerin ve samimi tebessümün zihnime yerleşti ister istemez, adını öğrenmek için heveslendim sanırım. Diğerleri gibi değildin, sesini hiç duymamıştım daha önce, göze çarpmıyor, kendi hâlinde oturuyordun köşende.

Seni fark edişimin ilk anından üç gün sonra, canım sıkkın olduğu için öğle aramı sınıfta pinekleyerek geçirmek istemiştim. Arkadaşım yoktu hâlâ; dersten sonra hızla boşalan sınıfta tek olduğumu zannederek arkama yaslanmış, belimi çirkince bükmüştüm. Benim kıpırtım, en arka sıradan henüz kalkmamış olduğunu fark etmediğim seni rahatsız mı etmişti bilmiyordum, ancak aniden yerinden kalkarak irkilmeme sebep olmuştun. Duruşumu düzeltip masamdan kucağıma çekmiştim tarih defterimi. Sanki kucağımı bir cisimle örtsem daha güvende olurmuşum gibi hissederdim her zaman; bir yastık, örtü, defter, her ne olursa... Her yer sessizdi sonra, sen de gitmiştin. Defterime bir şeyler karalamaya başlamıştım sıkıntıyla: şarkı sözleri, şekilsiz çizimler ve çirkin çizgiler.

Yaklaşık on dakika sonra neden geri döndün Jeon? Bana beraber yemek isteyip istemeyeceğimi neden sordun gerçekten? Yoksa sen de benim gibi yalnız mıydın? Ya da benimle arkadaş olmak mı istedin? Sana o an evet demek istemiştim ama o sözcük ağzımdan bir türlü çıkamadı Jeon. Saniyeler ardından kapıda dikilen bedeninin iki yanından kendini gösteren yabancı ve meraklı yüzler beni ürkütmüştü. Sen de benim gibi yalnız mıydın, yanına koşan arkadaşlarına rağmen?

Kafamı karıştırdın Jeon, belki de biraz heyecanlandı benim şaşkın yüreğim. Yine de seni düşünecek ve sorgulayacak zamanım olmadı hiç doğru düzgün. Nefes almadan, gözlerim ağrıyana kadar çalışıyor, tir tir titreyip de yara bere dolu dizlerim yerle buluşana kadar spor yapıyordum.

Ben hep câni fırtınalara meydan okurcasına koştum; ıssız, loş sokaklarda sürünürcesine adımladım ve ıslanmaktan bulutlara zincirlenecek kadar yaşadım yağmurlu sonbaharı. Sen, Jeon, benden çok farklıydın ve bunu anlamam uzun sürmemişti. Söylesene, sebebi bu muydu yoksa?


eleven minutes | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin