[2]

32 3 4
                                    

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.



━━━━━━━━━

Birkaç haftalık alışma dönemim sona eriyor sayılırdı Ekim'in başlarında. Artık daha griydi gökyüzü ve ben o zamanlar çok sevdiğim siyah hırkama sarınarak serin rüzgara karşı teselli buluyordum yumuşak kumaş parçasıyla. Ruhum bomboş kıyılarda geziniyordu, düşünmeden adımlıyordum her gün adımlarımın eskittiği sokaklarda. 

O zamanlar sık sık gelmemezlik yapardın okula, sonradan fark etmiştim bu huyunu. Sadece tembel miydin Jeon, yoksa gerçekten bir sorun mu vardı? Babanın biraz rahatsız olduğunu öğrenmiştim çok sonra, yine de bu yüzden okula gelmemezlik yapıp yapmadığına emin olamıyorum şimdilerde. Bilirsin ya, insan bazen istemediği şeyleri yapmaktan kolayca kaçınabilmek için bahanelere ve birtakım aksiliklerin koynuna sığınır.

Sınıf grubundaki oldukça boş sohbete yalnızca tek bir gökyüzü fotoğrafıyla yanıt vermiştim; Adımlarım evimin yolunu gösterirken öylece yakalayıvermiştim o kareyi. Nereden bilebilirdim ki aynı caddede oturduğumuzu? Herkes okulunun çevresindeki sokakları, caddeleri, binaları az buçuk tanır; bunlara aşina olmak monoton hayatımızdan dolayı oldukça kolaydır. Bu yüzden çektiğim fotoğrafa gelen sıradan yorumları pek de umursamamıştım; elbette binalardan tanıyacaklardı nerede olduğumu.

Havanın henüz çok erkenden kararmadığı zamanlardı daha; o gün yazmıştın bana ilk kez. Grupta zaten konuşmuştuk Jeon; neden hâlâ yürüdüğüm kaldırımları, yanından geçtiğim mağazaları sayıyordun bana? Nerede olabileceğimi milim milim hesaplayıp sunuyordun, öyle şaşırmıştım ki bu şakacı tavırlarına, yüzümde gülücükler açmıştı neşeyle. Gerçekten beni gülümseten bir arkadaşa sahip olduğumu düşünmüştüm hatta.

İki gün geçmişti sonra aradan. Bir kez daha yazmıştın bana. Nerede olduğumu nasıl bildiğine öyle hayret ettim ki, dakikalarca ağzından laf  almaya çalıştığımı hatırlıyorum hâlâ. 

"Çantama GPS mi taktın yoksa?" 

"Okula bile gelmedim ki!"

Ben o eski trafik lambasının yanında karşıya geçmek için beklediğim anı unutamıyorum, Jeon. Şaşkınca telefonuma bakıyor, sırtımdaki ağır çantanın ve yoğun bir günün yorgunluğuyla dikiliyordum kaldırımın ucunda.

"Çantan ne kadar dolu, dikilmekten yorulmadın mı?" 

Etrafıma deli gibi bakınmaya başlamıştım, hatırlıyor musun? Yine de meraklı bakışlarımla beraber karşıya geçmiştim sonunda. 

"Boşuna bakma, göremezsin."

Evet Jeon, ne kadar baksam da sana, göremedim seni. Göremedim içini; yalnızca gördüm sandım, sen haklıydın.

Evimin sokağına varana kadar adım adım izlemiştin beni. Bir başkası olsa topuklarımı vura vura kaçardım Jeon, ama senden hiç korkmadım. O gün çok konuşmuştuk, şu an hayal meyâl de olsa hatırlıyorum o dakikaları. İnatçı ruhuma karşı koyamamıştın belki de, çünkü sonunda itiraf etmiştin bana neler olduğunu. 

Dört yola ayrılan o caddenin köşesindeki ikinci apartmanda oturduğunu öğrendiğimde sebepsizce mutlu olmuştum. Yine de büyükbabandan bulduğun dürbünü mutfağının ufak camından beni izlemen için kullanman pek doğru değildi bilirsin ki. O zaman bunu pek de düşünmemiştim tıpkı senin gibi. Daha çok, bu vesileyle başlayan yarım yamalak sohbetimizle mutlu olduğumu hissederdim sadece.

Ve ben, bunca zamanın ardından bile, bana ilk kez mesaj attığın o kum rengi apartmanın yanından geçemiyorum Jeon. 

eleven minutes | taekookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin