━━━━━━━━━
Sana inanmak çok zordu Jeon. Yerimde olsan sen de aynı halde olurdun eminim ki. İnanmadım, inanamadım uzun bir süre. Beni parka çağırdığın o gün tam da güneş batmak üzereydi, ancak bulutların bencilliğinden tutkulu turuncunun keyfini çıkaramıyorduk. En azından gürültülü caddeye rağmen uyumlu adımlarımızla yürümenin mutluluğunu yaşadım, bu sefer hiç gitmediğimiz bir parka oturduk seninle. Yıllardır yanından geçtiğim o park, seninle bana aitmiş gibi hissettirdi sonradan. Bir tek seninle oturdum oraya, bir daha da yüzüne bakmadım o eski tahta bankların.
Her zamanın aksine çok sessizdik o gün. Senin üstünde normalden daha olgun bir sükut vardı, ben ise buna eşlik etmeye çaba bile göstermedim, uyumumuz anında ortaya çıktı. Öylesine yaptığımız bir gündelik sohbet bile sessizliğimizi bozmadı sanki. Etrafımızda turlayan güvercinleri izlediğim sırada omzuma narince koyduğun başın kalbimin ritmini öyle bir bozdu ki, eski haline dönmesi için günlerimi vermiş bile olabilirim.
"Bizden çok güzel olmaz mıydı?"
İçimden çaresizce bu kadar yakın olduğun kalbimin atışlarını duymaman için yalvardım Jeon. Ne diyebilirdim ki başka o an? Her cümlen şakaydı da, bu da mı gerçek değildi?
O günden sonra sessizliğe büründüm, grubumuz da sessizleşti bizimle beraber. Seokjin de farkındaydı bir şeylerin değişmeye başladığının. Devamında da hep başbaşa buluşmaya başlamıştık zaten, evimin çevresinde ne kadar park varsa senin anın doldurdu oraları.
Ne mutlu bana ki, omzuma ilk yatışın son da değildi. Sonraki buluşmalarımızda usulca yanıma yaklaştın hep, bense gerginliğimden kıpırdayamadım bile. Ancak inan ki, aramıza giren santimler hep beni deliye çevirdi, yanıma bir an önce yaklaşman için savaşlar verdim içimde. Dizin dizime değsin istedim. Bacaklarımız yan yana dokunsunlar istedim. Buz gibi esen rüzgarın esintisiyle burnuma dolan saçlarının kokusunu istedim. Omzuma şakakların değsin ve orada kış çiçekleri açsın istedim. Fark ettim ki çok şey istemişim.
Her zaman çok naiftin bana karşı. Bunun sonsuz olacağını düşünecek kadar aptaldım. Aptallığımla oldukça can sıkıcı görünmüş olmalıyım. Ancak sadece seni sevmek, saçlarını okşamak ve sana dakikalarca sarılmak istemiştim.
Senin için önemli biri olmak için çabaladım Jeon. Senin için hissettiklerimi kimse bilmiyordu, hepsini kendime sakladım. Sonra yavaş yavaş, zor da olsa açıldım. Haftalarca bana ciddiyetle mesajlar attın, sana karşı hislerimi kabul ettim. Bana karşı koşmaktan yorul istemedim, ben de sana adım attım. Yorgun gözlerine ışık vermek istedim, altın irislerimi seninle paylaşmak istedim en çok da.
Onları çalmazsın sandım.
Beni ve Seokjin'i yeni arkadaşlarınla tanıştırmaya başladın sonra. Beni tanıtırken kollarının arasına alıyordun, Seokjin ise sadece arkadaşındı işte. Bense sevgilin haline geldim onca ayın ardından. Hala üçümüz çok iyi anlaşıyorduk, ancak diğer arkadaşların beni her zaman geriyordu. Kibar birisiydin Jeongguk, sonra çevrene garip insanlar almaya başladın, çok geçmeden sen de garip davranmaya başladın. İnsan çevresindekilerin toplamı kadardır derlerdi bana, haklı çıkardın onları. Yine de beni sevmediğini asla düşünmedim, en azından ilk iki ayımızda.
"Aşığım sana."
Gerçekten aşık mıydın bana? Her gün belime sardığın ellerin ve gözlerimin içine bakışın bana evet diyor sandım, öylesine inanmak istedim.
Tüm hata bendeydi zaten.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eleven minutes | taekook
FanfictionSözlerine kanmışım, dokunuşlarına aldanmışım, çaresiz bir aptalmışım. [short story] ©morsmordrexz | 2023