━━━━━━━━━
Okula gelmeyi ne çabuk bırakmıştın öyle Jeon. Seni kaç kez görmüştüm ki daha? Üç mü, dört mü? Yine de, uzakta da olsan konuşmayı kesmemiştin benle. Zaten okulda hiç konuşmamıştık neredeyse; Ben seninle bir kez daha göz göze gelmeyi ve o öğle yemeğini yemeyi çok istemiştim halbuki. Aramıza aniden fakat bir o kadar usulca kilometreler girmişti, ancak sen bir şekilde ısıttın hep içimi. Sana yalnızca arkadaşım gözüyle bakmaya çalıştım tabi o zamanlar, buna rağmen üşüyen parmak uçlarıma ılık nefesini üfledin sanki, reddedemem bunu.
Bir arkadaş grubumuz olmuştu sonra, hatırlıyor musun Jeon? Beş kişiydik. Önce ikisi gitti, haklı olduğum bir tartışma yaşamıştım, bana desteğini hiç çekinmeden sunmuştun ilk kez. Üçümüz kaldık sonra, ben o anılarımızı asla silemiyorum zihnimden. Kim Seokjin ile sıkı fıkı olmuştum, hatırlayacağın üzere. Tıpkı küçükken yataktan sarkan bir uvzumuzun "yatak altı canavarı" tarafından kapılmasından ürkercesine geçirdiğim günlerim, onun güven dolu kanatları altındayken geçip gitmiş gibi hissediyordum. Dürüst olmak gerekirse, her zaman senden daha önemliydi o. İkimizin daha yakın olmasını bazen kıskandığını söylerdin şakasına, biz de bunun dalgasını geçer, seni kışkırtarak eğlenirdik.
Aylarca zaman zaman sohbet ederek günün yorgunluğundan, stresinden kaçmıştık üçümüz. Sen bambaşka bir şehirde, bambaşka insanlarla geçirdiğin gününden bahsederdin bize; Yorgunluktan kısılmış gözlerini izlerdim ekranın başından. Seokjin ile uzandığımız koltuktansa, bizi sık sık aradığın mütevazı mutfağının bir köşesinde oturarak etmek isterdim o sohbetleri.
Gözlerimin güzelliğinden sık sık bahsedişini de unutmadım hiç mesela. Arkadaşlar birbirlerine bu kadar yakın davranabilir miydi? Şimdi o kadar da emin olamıyorum Jeon, anlarsın ya. Seokjin de benim diğer yarım gibiyken, onunla bu kadar yakınken, bu durumun etkisiyle senin davranışların da bana dostvâri gelirdi. Bir gün, sarhoşken bir cümle dökülüvermişti kıvrımlı dudaklarının arasından. Çok güzel olduğumu söylemiştin bana, bunun haksızlık olduğunu da eklemiştin tereddüt bile etmeden. Neden o kadar içmiştin ki Jeon? Bir başına, o kadar uzaklardayken kurduğun o cümlenin etkisinden birkaç hafta çıkamamıştım ben. İtiraf etmeliyim ki, Seokjin ile bunun hakkında konuşmuştuk bile; ve yemin ederim Jeon, ben başlatmadım. Çok kıymetli dostum, sarhoşluğunun verdiği dürüstlük ve cesaretin sana yalnızca "çok değerli bir arkadaşın olduğumdan dolayı" böyle bir cümle kurdurmuş olabileceğini söylemişti. Ben de öyle düşündüm işte. Böylesi daha az karışık görünüyordu.
Sanki kapıp götürülebilecek değerli bir eşyaymışım gibi davranıyordunuz bana, egomun okşandığını inkâr edemem şimdi bile. İkiniz de üzerime titriyordunuz açıkça, ben de bu sevginizi karşılıksız bırakmadım hiçbir zaman, kucakladım sizi daima en güzel duygularımla. Bazı günler benim için ettiğiniz "şakasına" kavgalar, tartışmalar yalnızca komik gelirdi tabi. Kabul et Jeon, bazen bu tartışmalarda yersiz , sert sözcükler kullanırdın Seokjin'e karşı, ben de hemen kızardım sana onun saf kalbine minik bir iğne batırmışsın gibi. Ama aslında elindeki en büyük iğneyi bana sakladığını bilsem, zor da olsa kaçardım senden... belki.
Sonbaharda dökülür ya ağaçların sararmış, kuruyan yaprakları; tıpkı senin gibi diğer herkes de bir bir kuruyup döküldüler hayatımın dallarından Jeon. Sen gideli çok olmuş, Seokjin de artık yok zaten, çok uzun bir mesele orası... Her güz beni daha da soyuyor, çıplak bırakıyor. Buruk, fırtınalara mahkûm yüreğimi nerelere saklayacağım ben artık?
Uzun bir sürenin ardından, senden de duyduğumu hatırladığım üzere, artık baban daha iyi hissediyordu, ona moral olması için gittiğinizi söylediğin şehirden döneceğin günü iple çekiyorduk çünkü. Ancak döndüğün gün çok hastaydım, anımsıyor musun o sabahı? Önceki gece yüreğimin sızısına dayanamamış, hatrı sayılır derecede içmiştim. Alışkın bünyem değildi bana sorun çıkaran, asıl sorun açık camın kenarında, şaşırtıcı derecede serin bir mayıs gecesinde uyuyakalmamdı. Aptaldım işte, sana kavuşacağımız güne nasıl böyle başlayabilirdim? Kendime acımadım. Annemin ısrarlarına rağmen bahanelerimi sıraladım utanmadan, giydim sonra en güzel kıyafetlerimi, senin karşına çıkacaktım ya aylar sonra ilk kez, olabilecek en "güzel" halimle beni gör istedim. Beni son görüşünün üzerinden ne kadar değiştiğimi fark et istedim.
Geldiğini haber verdiğin o dakikada, telefonumu kulağıma dayamışken çiçek gibi bir cümle kurmuştun.
"Dışarı bak, Tae."
Seokjin ile kafamızı ahşap panellerin süslediği bunaltıcı çatı katının camından uzatmış, aceleyle aşağı bakınmıştık. Yolun tam karşısındaydın, resmen buradaydın Jeon ve ben yüzümde açan çiçekleri göstermekten hiç çekinmemiştim. El sallamalarımıza karşılık, bizden daha uzun süredir tanıdığın eski sınıf arkadaşlarını hiç de önemsemiyor gibi bize şakacı bir öpücük yollamıştın bir de. Yol yorgunluğunu bile umursamadan, ait olduğun bu şehre döner dönmez, tüm okulun gözlerinin önünde beni kendine çekip sarılman şart mıydı peki?
Benden uzun olduğunu zaten biliyordum ama; odunsu kokuları süründüğün boynuna hasretle, ilk defa sardığım çelimsiz kollarım parmak ucumda yükselmeme sebep olduğunda daha net fark etmiştim bunu tabi. Acımasızdın, Jeon. O gün, kemikli parmaklarının o sıcacık uçları, yukarı sıyrılmış bluzumdan geriye kalan birkaç santimi değerlendirmemeli ve çıplak belimi öyle sımsıkı sarmamalıydı, çünkü o andan itibaren, hep öyle güzel sararsın sandım beni.
Sonra sinsi rüzgârlar senin parmak uçlarının yokluğunu bilip de sarmaladı beni.
Üşüyorum.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
eleven minutes | taekook
FanfictionSözlerine kanmışım, dokunuşlarına aldanmışım, çaresiz bir aptalmışım. [short story] ©morsmordrexz | 2023