Keyifli okumalar dilerim⏳
"Söylenilen her bir sözün derin anlamları vardır. Lakin bazen ne dediğimize dikkat etmeyiz... "
İnsanın kafasını karıştıran duygular vardı. Bunlardan biri de aşktı. Aşk her zaman daha uç bir duyguydu, ama sonsuz değildi. Bir çocuğun gülüşüne de aşık olabilirdi insan. Ama gerçek sevgisini kimseye kolay kolay veremezdi. Etrafımızda sevdiğimizi sandığımız ama en ufak hatasında ona kınayan gözlerle bakacağımız binlerce insan vardır. Fakat gerçek sevgiyi beslediğin insana karşı ne olursa olsun daha yumuşak ve empati yaparak yaklaşırız.
Lakin en çokta gerçek sevgini verdiğin kişi kalbini kırardı. Çok zorlayıcı bir döngüdür sevdiğinden darbe almak. Ona güvendiğin için sırtını yaslarsın ama o seni sırtından vurabilir. O seni sırtından vurduğunda bir kendini ona kaptırdığın için çok kızarsın. İki onu bu kadar yücelttiğin için gerçekleri göremediğine üzülürsün. Maalesefki o sana ne kadar ağır darbeler indirmiş olsa da ona o kadar çok alışmışsındır ki onsuz bir hayat düşünemezsin ve onu affetmeye çalışırsın. Affetmeye çalıştığın süre öyle acılıdır ki ölmek istersin. Bazen affedecek kadar aptalı oynarsın bazen ise bırakacak kadar zeki olursun.
⏳
Elimde susturuculu bir tabanca vardı. Biraz önce bana ihanet eden bir adam ve beni hayatı yapan bir adamdan diğerini haklı çıkarmıştım. İçim de pişmanlık kırıntısı bile yoktu.
Canım çok yanmıştı. Canım çok yakmıştı.
Dolu gözlerle Aden'e baktım. Altın hareleri puslanmıştı. Tıpkı benim gibi dolu gözlerle yüzümü inceliyordu. Gözleri kasvetli bir kış gününü anımsatıyordu. O kasvetli kış gününde eklemlerim kızarmış, dudaklarım çatlamış donmayı bekliyordum. Donduğun an titreyene kadar üşürdün. Donduğun zaman ise bir an da tüm vücudun ısınır tatlı uykunun kollarına çekilirdin. Ben titreyene dek üşüyordum. Peki ne zaman ısınacaktım? Aden'in gözlerine baktıkça ısınmayı istediğimi hatırlıyordum.
"Aşk her şeyi affeder mi, hocam? "
"Affe, " duraksadı. Bakışları Ayaz'a çevrildi. "dermiş." boğuk fısıltısı kalbime kor bıçaklar sapladı. Bugün kalbin darbe almadan da acıdığını öğrenmiştim. Cayır cayır yanıyordum. Bu sıcaklık donduğumun işareti miydi?
"Dinlenmelisin." bakışları ben dışında bulunduğumuz hücrenin her bir noktasına değiyordu. "Bana bu kadar çok mu güvendin? " sorum ile altın hareleri bulanık bakışlarımla birleşti. Kalbim kırıktı ve artık tamir edecek gücü kendim de bulamıyordum. "Konuşmaların kendine oldukça güvenliydi. Taktığın maskelerden biri miydi? " kafasını sağ omzuna düşürdü ve gözleri aynı saniyelerde benimkilerin bir benzeri oldu. "Sozdar, senden bir an olsun şüphe etmedim. " boğuk çıkan sesi onu anlamam için yalvarıyordu. Ama sanki sesi beş adımlık mesafeden değil de metrelerce derinlikte ki kuyudan geliyordu. Öylesine uğultulu, öylesine çaresiz. "Peki bu halin ne? " çenemle gövdesini işaret ettim. "Korktum, Sozdar. Korktum. Senin de ağabeyim gibi beni terk etmenden korktum. " cümlesinin bitimiyle kapı aralandı. Biraz önce elime tabancayı veren görevli ajan elinde temizleme mendilleriyle içeri girdi.
Mendilleri bana uzatırken "Buyurun, efendim. " diyerek elimde ki tabancaya uzandı. Temizleme mendillerinden birini alıp biraz önce kafatasını patlattığım için tüm hücreye et parçaları ve kanı sıçrayan Ayaz'ın suratımda bıraktığı lekeleri sildim.
Evet, ben biraz önce bir yabancıyı öldürdüm. Hem de çayına üç karanfil atarak içmesinden tutun da saçlarına dokunulmasından hoşlanmadığına kadar bildiğim bir yabancı.