2: Senin kimseye bir kötülüğün dokunmadı...

159 25 23
                                    

Merhaba arkadaşlar.
Umarım bölümü beğenirsiniz.
Oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Lütfen hayalet okuyucu olmayın~♡

 Lütfen hayalet okuyucu olmayın~♡

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

---

*Minho, 2020 14 temmuz*

Keskin bir ağrıyla açtım gözlerimi. Etrafa bakındım bir süre. Gördüğüm manzarayla şok oldum. "Ben ölmedim mi?" Hala sahildeydim. Tekrar etrafa bakındım. Arama kurtarma ekipleri? Polis arabaları?

Hızla ayağa kalktım. Ekiplerin yanına doğru yürüdüm. Abimle konuşuyorlardı. Biraz daha yakınlaştıkça duydum dediklerini...

"Bakın polis bey, benim kardeşim çok güçlü. Onu aramaya devam edelim lütfen... "
Beni mi arıyorlardı?
"Bay Bang lütfen sakın olun. Daha 24 saat geçmedi. Hala bulma şansımız var. Ama şimdi ara vermeliyiz... Bir gelişme olursa sizinle iletişim'e geçeceğiz"

Chris hyung ağlamış mıydı?
Abim hızla kafasını sağa sola salladı.
"Olmaz polis bey... Ben gitmek istemiyorum. Benim yüzümden oldu hepsi... O-onu yanlız bı-bırakmamalıydım."

"Abi ben burdayım?! "

Koşarak yanına gittim yanına. Hızla sarıldım beline... Yani çalıştım...

"N-ne oluyor?! Ben neden sana sarılamıyorum abi!?"
Ona sarılmaya çalıştığımda elim sadece havayı kavramıştı. Zaten dolu olan gözlerimden yaş sürülerek kumun üzerine düştü... Ama kum ıslanmadı?
"A-abi ben burdayım ağlama... Lütfen ama.
Duyuyor musun beni?! "
Abimden tepki anlamadım. Sadece kafasını elleri arasına alıp ağlıyordu. Elimden hiç bir şey gelmiyordu. Çıldırmak üzereydim.

"Umarım kardeşinizi buluruz bay bang. Ve güçlü olmaya çalışın."
Polis abimin yanından ayrıldı. Ben hâlâ şaşkındım. Ben burdayım ama onlar benim ne sesımı duyuyor ne de görebiliyorlardı... Bu sinirimi bozuyordu. Oradan hızla uzaklaştım. Arkamda ağlayan bir Chris bırakarak...

---

"Sende mi Felix?! Neden biriniz dahi beni görmüyorsunuz?"
Felix'in odasında onuna sesimi duyurmaya çalışıyordum.Oh evet yine ağlıyordum. Elinden başka bir şey gelmiyordu ne yapabilirdim ki?
"Abi Minho hyung'u buldular mi?"
Felix koşarak Chris hyung'un yanına gidiyor. Her seferinde olumsuz cevap alarak odasına geri dönüyordu...

Yine ayağa kalktım. Aynaya, yansımama baktım. "Ben kendi yansımamı görüyorum ama onlar görmüyor..." diye ofladım.
Tekrar aşağı kata Chris hyung'un yanına indim. Tekrar deneyecektim. Yenilen pehlivan oldum galiba.

"Abi hala beni görmüyorsun değil mi?"
Abim hala 'onu yanlız bırakmamalıydım' diye sayılıyordu. Bu kalbimi acıtıyordu.

"Onu bırakmamalıydım! Salak kafamm! Ah Minho nerdesin kardeşim..."
Babamın geldiğini gördüğünde ayağa kalktı Chris hyung. Babam? Tabi ki oda görmüyordu beni.
"Lee amca?"
"Yurtdışı çıkışı yok, hastahanelere baktım, tüm arkadaşlarını aradım... Ama bulamadım Chris oğlum..."
"Hyunjini aradın mı?"
"Aradım"
Evet anlamıştım... Hayatımın geri kalanı hayalet olarak geçecekti...

---

C

esedimi 2 gün sonra, sahilden 100 metre uzaklıkta bulmuşlardı... Abim ve Felix'i o halde gördükten sonra kendime gelememiştim. Babam sadece sessizce ağlamış, annemse sadece siyah posetin içinde taşınan bedenimi seyretmişti...

Her gün beni göre bilen birini bulmak istiyordum ama yok işte öyle biri...
Düşünmek için çok fazla zamanım vardı bundan sonra. Ben neden bu dünyada sıkışıp kalmıştım mesela?

Bir nedeni var mıydı? Bir nedeni olmalıydı! Olmak zorundaydı!  Tanrı boşu boşuna beni burada tutmuş olamazdı! Ya bir nedeni vardı ya da beni cezalandırmak için böyle bir şey yapmıştı... Ama ben iyi biriydim? Kimseye bir kötülüğüm dokunmamıştı? Yani o öyle söylemişti...

*Flashback*

"Minmin hyung! Nerdesin? "
Küçük Sungie hyung'unu arıyordu ama hiç bir yerde bulamıyordu...
"Minmin hyung?" banyonun kapısını tıklattı bir kaç kere.
"Oradasın değil mi?"
"... "
Oradaydı 13 yaşındaki Minho. Ağlıyordu. Kimsenin onu bulmasını istemiyordu.

"Kapını açıyorum? Açıyorum bak?"
Sungie kapıyı aralamıs yerde oturup dızlerini kendisine çekerek ağlayan bir Minmin bulmuştu.
"Jisung git burdan"
"Minho? Ne oldu? Niye ağlıyorsun?"
Koşarak hyung'una sarılmıştı. Minho gözlerini sıkıca kapatmış ve ona sarılan minik bedene dolamıştı kollarını. Sarılmaya ihtiyacı vardı.
"Anlatacak mısın hyung?"
Minho kafasını hafifçe sağa sola salladı.

"Ama neden...? Ben senin tek arkadaşınım. Bilmek hakkım!"

"Seni üzmek istemiyorum Sungie.."
Uzunca ısrardan sonra Minho söylemişti neden ağladığı. Annesinin onun gitarını aldığını ve derslerini kötü etkilediğini düşünmüştü. Gitar çalmak Minho'nun en sevdiği şeylerden biriydi.

"Üzülme Minmin hyung... Ben Ji-Wo teyzeyle konuşurum. Geri verir sana gitarını?"
"Jisung ben kötü biri miyim? Neden annem beni sevmiyor?"
"Öyle düşünme lütfen... Senin kimseye bir kötülüğün dokunmadı..."

---

Bölümün sonu
Evet şaşırttım sizi
Gelecek bölüm daha uzun ve anlamlı olacak.
Jisung ve Minho'nun yani Minmin ve Sungie'nin tanısma hikayesini okuyacaksınız ♡
Sizi seviyorum, oy ve yorumlarınızı bekliyorum.
Lütfen hayalet okuyucu olmayın🙏❤️‍🩹

Don't forget me...|minsung|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin