6: Tanrıça gibi...

119 15 41
                                    

İyi okumalar💗

Önceki bölüm:

Minho 3 yıl içerisinde hiç bu kadar mutlu hissetmemişti. Tek isteği Jisung'a yük olmamaktı. Ve bi'de onun yüzünden Jisung'un başına bela açmaması. Uzun zaman sonra Tanrı'ya ilk kez şükür etti....
---

Yavaşça gözlerini araladı Jisung. Pencereden içeri sızan güneş ışığı gözlerini kamaştırırken o öylece tavanı izledi bi süre. Komik olsada bunu hep yapardı. Kafasını kaldırıp etrafa baktı. Gözleri yerde uyuyan Minhoyu bulduğunda çığlık atacaktı az daha. Eliyle ağzını kapattı. Dün yaşananları hatırladı.
"Bi an unuttum Minho hyung'un burada olduğunu" fısıldayarak söyledi. Dün gece uzun süre sohbet etmiş ve uykuları gelmişti. Jisung Minho için yer yatağı hazırlamış, bir süre daha konuşup uyumuşlardı. Yanında uyumasını da isterdi ama uyandıklarında uygunsuz bir pozisyonda bulmak istemezlerdi kendilerini.

Jisung bi süre Minho'yu izledi. Gece mavisi saçlarını, kediyi andıran gözlerini, uyurken bile güzel gözüken yüzünü. Keşke ölmeseydi diye geçirdi içinden Jisung. Bu kadar yakışıklı birinin dünyadan erken ayrılması haksızlıktı.

Jisung'un anlatımıyla-

Küçükken hayaletlerden korkardım. Nedenini bilmiyorum, galiba korkutucu oldukları içindi. Ama şuan tam karşımda uyuyan hayalet korkunç değildi, bıi tanrıça gibiydi. Hyung'umda bahsediyordum. Bilmem kaç dakikadır uyanmasını bekliyordum. Dürtüp uyandırsam mı acaba? Nasıl yapacaksam onu.

İstemsizce elimi ona dokunmak için uzattım. İçinden geçeceğini biliyordum ama işte... Ölüm gibi beyaz olan tenine dokundum parmak uçlarımla. Ellerimi yanaklarına çıkardım. Sonrada saçlarına. Eskiden hep saçlarını boyayacağını söylerdi, yapmışta. Gece mavisi öyle zıttı ki tenine.

Bi an kendime geldim. Napıyordum ben? Kendimi öyle kaptırmışım ki bir saattir yatağımdan öylece onu izliyordum. Arkadaşlar bir birlerini böyle izlerdi...öyle değil mi?

Ayağa kalkmak için üzerimdeki yorganı kenara bırakıp kalktım. Evet yaz ayında yorganla uyuyorum? Herneyse, banyoya ilerledim, sessiz olmaya çalışıyordum. Banyoya girip el üzümü yıkadım, günlük rutinlerimi yaptım. Banyodan çıktığımda uyuyan güzel çoktan uyanmıştı

"Uyandın mı hyung? Sessiz olmaya çalışıyordum, galiba başarısız olmuşum."

"Oh hayır, ben uyanıktım zaten" bunu dağılan saçlarını düzeltirken söylemişti.
Ne?
Uyanık miydi?!
"O-oh öyle mi?"
Evet anlamında kafasını salladı ve yataktan kalktı.
"Jisung?" yatağını düzeltirken söylemişti.
"Efendim?" demin olan şeylerle ilgili bir şey söylememesini diliyordum.
"Bana hyung demene gerek yok." son dokunuşu da yapıp yastığı yatagın üzerine bıraktı.

Oh! Sonunda! Hyung demekten nefret ediyordum zaten!
"Neden? İstemiyor musun?"
"Gerek yok bence Jisung. Biliyorsun ben 19 yaşında ki gibi gözüküyorum. Bu halde sen büyük oluyorsun. Yaşıyor olsaydım bile aramızda 1 yaş fark olacaktı. Bence çok birşey değişmezdı."
Anladım anlamında başımı sallamıştım ama içten içe dans ediyordum.
O banyoya girerken bende üzerime bişeyler giydim. Aynadan kendime baktım bi süre. Gerçekten ondan daha büyük gözüküyordum... Eski Jisungie olsaydı, buna sevinir ve hyungyla şakalaşırdı. Bense sadece buruk bir gülümseme ile yetindim.

*Flashback*

Jisung-13
Minho-14

Alarmın o iğrenç sesiyle güne başladı Minho. Yine okul! Alarmın ardından uyandığından emin olmak için odaya dalan anneside başka bir sorundu.

"Minho! Uyan artık!" Minho oflayarak annesine baktı. Yatakta dikleşip oturur pozisyon aldı.
"Uyanığım zaten anne." kadın oğluna garip bi bakış atıp kapıya taraf ilerledi.
"Kahvaltı çoktan hazır. Acele et biraz"
Sonunda odadan çıkmıştı. Minho hızlı bi şekilde yüzünü yıkamış ve dişlerini fırçalamıştı. Hızlı adımlarla aşağıya indi.

"Günaydın abii!" çoktan masada oturan yumurtasını yemeye çalışan minik Felix'e baktı Minho. Saçlarını sevdi, sonra kendiside yerine oturdu.
"Sana da civcivim~"
Boş olan diğer sandalyelere baktı Minho.
"Diğerleri nerde?"
Felix ağzındaki lokmayı yuttuktan sonra abisine döndü.
"Babam çoktan çıktı. Annemde kahvaltı etmeyecekmiş, yolda bir şeyler atıstırırım dedi, içerde hazırlanıyor."
Minho başını sallamış ve yemeğini yemeye devam etmişti. Aklına gelen şeyle tekrar kardeşine döndü.
"Chris hyung peki?"
"O dün gece gitti. Sen odandaydın. Seninle vedalaşmak istedi ama annem gönderdi işte."
"Hm anladım..."
Annesi hazırlanmış bir vaziyette aşağıya indi. Dudağındaki o kırmızı ruj herzamanki gibi dikkat çekiciydi.

"Çocuklar ben çıkıyorum. Minho sende kardeşini okuluna bırak."
Kadın el sallayarak kapıya doğru gitti. Ayakkabılarını da giyip çikti evden.
"Oleyy" Felix neşeyle abisine baktı.
"Hadı çıkalım artık abi" kafasını salladı Minho. Hızla yukarı çıkıp üzerini değiştirdi, çantasını alıp tekrar aşağıya indi.

Felix'in küçük çantasını da aldı. Ve evden çıktılar.
"Lixie, okulun çok mu uzak?" Minho genelde okula Jisungla birlikte yürüyerek giderdi. Ama bu gün Jisung okula erken gitmesi gerektiği ile ilgili bir mesaj göndermişti. Çok garip
"Yok abi, biraz ötede" parmağıyla okulunu göstermişti.
"Pekala, geç kalmak istemeyiz öyle değil mi?"
"Evet bu hiç iyi olmaz"

–––

Felix'i okuluna bıraktıktan sonra hızlı adımlarla okula doğru gitti Minho. Sınıfına girdi, çantasını sıranın üzerine bırakıp içinden kitaplarını çıkardı. Kimseyle konuşmak veya göz göze gelmek istemiyordu. Tüm odağını karşısındakı Biyoloji kitabına verdı.
Taa ki, bağırarak sınıfa Jake girene kadar...
Ne diye hayvan gibi bağırıyordu ki?

"KİM TANIYOR O ŞEREFSİZİ?! SÖYLEYİN! HADİ!"
Minho oflayarak önündeki kitabın kapağını kapattı. Böyle bir ortamda nasıl ezber yapabilirdi ki? Sınıfdan çıkacaktı ki, kolundan tutuldu.
"Sen tanıyor musun?!"
"Kimi?" Minho kolunu onun elinden kurtarırken söyledi.
"Jisung denen iti!" neden bahsediyordu bu salak? Jisung mu?
"Ne bileyim ben kim jisung? Bir sürü Jisung var koca okulda! Kim Jisung, Choi Jisung, Park Jisung"
"HAN JİSUNG'DAN BAHSEDİYORUM SALAK!"
Jisungie?

...


Don't forget me...|minsung|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin