3: Huzur içinde uyu Minho...

128 19 34
                                    

1090 kelime

*Flashback*

Minho hâlâ annesinin ona verdiği ödevleri yapmakla meşguldü. 12 yaşındaydı ve annesi ona çok yükleniyordu.
"Bir türlü bitmiyor bu ödevler off" kalemini defterinin üzerine bıraktı. Duvardaki saata baktı. Akşam yemeğine kadar vakti vardı. Oflayarak tekrar kafasını çevirdi kitaba.

Kapın çalmasıyla ayaklandı koltukta oturan Ji-woo. Kapıya yöneldi ve açtı. Karşındakı manzarayla şok oldu. Yüzüne en samimi gülümsemesini yerleştirdi ve arkadaşıma sarıldı. "Ha-rin hoş geldin! İnanamıyorum! Tanrı'm... Gerçekten döndün."
Karşımdakı mavi elbiseki tatlı kadın ona karşılık verdi. "Hoş bulduk Ji-woo. Uzun zamandır yoktum"

Salona geçmiş ve sohbet etmeye başladılar. İkili koltukta yanyana oturmuştu yakın arkadaşlar. Ha-rin Ji-woo'nun elinden tutmuş ve Japonya'dan gelmelerinin nedenini  anlatıyordu. "Burayı, Seul'u çok özledim. Japonya'da bir düzenimiz vardı, doğru ama ben buraya dönmeyi çok istedim. Ve geri döndük. Jisung'un zorluk çekeceğini de düşünmüyorum. Evde genelde onunla Korece konuşuyorum"

Ji-woo öteki koltukta oturan çocuğa baktı. Arkadaşını gördüğünde onun oğlunu unutmuştu.
"Yakışıklı kaç yaşındasın?"
"11 yaşındayım bayan Ji-woo"
Ji-woo çocuğun saygılı davranışına gülümsemiş ve devam etmişti.
"Ben seni son gördüğüm de 3 yasındaydın Jisung-ah"
Jisung yavaşça kafasını sallamış ve tekrar önüne dönmüştü. Bu kadını sevmemişti. Soğuk ve disiplinliydi. Ha-rin kadar yumuşak kalpli ve samimi değildi. Ama garip olan şu ki, bu farklı kişilikler birbirleriyle çok iyi anlaşıyordu.

Felix aşağıdan gelen seslere kulak verdi. Misafir mi vardı? Aşağıya yavaş adımlarla indi koltukta oturan kadına ve annesine baktı. Daha sonra ondan büyük gözüken sincaba benzeyen çocuğa da.

"Anne misafirlerimiz mi var?" her zaman ki gibi enerjik bi şekilde yanlarına gitti.
"Japonya'dan arkadaşım gelmiş tatlım"
Yanlarına gelip selam verdi.
"Felix sen misin?" kadının neşeli sesini duyduğunda yüzünü ona çevirdi Felix.
"Evet benim."
"Ya çok tatlısın sennn. Aynı annene benziyorsunnn"
Felix kadının tatlığına gülümsedi ve koltukta oturan çocuğa baktı.
"Merhaba ben Felix,  senin ismin ne?"
"Ben Han Jisung, tanıştığımıza memnun oldum"
"Bende"
"Felix abin ödevini bitirmedi mi? "
Felix annesine dönmüş ve cevap vermişti.
"Daha odasından çıkmadı. Bitirmemiş heralde."
Ha-rin heycanlı gözlerle Ji-woo'ya baktı.
"Hangisi Chris mi Minho mu?"
"Christopher hyung evde değil. Minho hyung" Ji-woo Minho'dan bahsetmeyi sevmezdi hiç. Ha-rin
bunun farkındaydı. Uzatmadı ve Felix'e döndü tekrar.
"Lixie, abini çağırır misin? Tanışalım değil mi?"
Felix önce annesine sonra Ha-rin'a döndü.
"Ji-woo gelir birazdan. Akşam yemeğine kadar vakti var."

Minho son satırı yazdıktan sonra derin bir nefes verdi. Arkasına yaslandı. Ödevinin bitirmesinin verdiği rahatlıkla gülümsedi. O hiç bir zaman tembel bir öğrenci olmamıştı. Sadece bu defa fazla yorulmuştu. Aşağıya inecekti. Yavaşça indi merdivenlerden.  Salonda oturan misafirleri gördüğünde oraya yaklaştı. Selam verdi.

"Minho sen misin tatlım?" Minho kafa sallamakla yetindi. Kadın gülümsemiş ve sarılmıştı ona. Bu da neydi şimdi?
"Beni hatırlıyor musun?"
"Imm.. Hayır hatırlayamadım efend-"
"Bana Ha-rin noona diye bilirsin bitanem"
Minho gülümsemiş ve onaylamıştı.
"Bu oğlum Han Jisung. Seninle yaşıt. İyi anlaşacağıza eminim Minho"
"İsmin Minho mu?" geldiğinden beri ilk defa doğru düzgün konuşan Jisung'a baktı Minho.
"Evet, tanıştığımıza memnun oldum" içinde oluşan gülümseme isteğini fark etti. Sincap çocuğa en güzel gülümsemesini sundu. Jisung'dan da karşılığını aldıktan sonra yanına oturdu. Ha-rin noona ona küçüklüğünü anlatıyordu.

Don't forget me...|minsung|Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin