İyi okumlar...♡
Soğuktu ancak umrumda değildi. Şu durumda nasıl umrumda olabilirdi. Annem, meleğim buz gibi kara toprağın altındayken şu soğuk nasıl umrumda olabilirdi. Nasıl kendimi düşünebilirdim. Koskoca 13 yıl geçmişti ama ben hala alışamıyordum. Bir yerden her an çıkıp "güzel kızım, mis kokulum " diye seslenecekmiş gibi geliyordu. Yapamıyordum, tek başımaydım. Sırtımdaki yük çok ağırdı sürekli düşmeme sebep oluyordu. Korkuyordum, bir kere daha düşersem eğer kalkamamaktan korkuyordum. Onu hayal kırıklığına uğratmaktan korkuyordum. İçimde ki o masum kızı hayal kırıklığına uğratmaktan ölesiye korkuyordum. Bir yanım sondasın başaramazsın, diyordu. Diğer tarafım denemeden pes edemezsin daha fazla korkak gibi kaçamazsın, diyordu. İkinci ses haklıydı hem de sonuna kadar. Denememiştim bile bu kadar çabuk pes edemezdim.
Ellerimi kara toprağın üzerinde gezdirdim. Sanki şu an onun o bembeyaz, pürüzsüz tenine değiyormuş gibi hissediyordum ancak bir fark vardı, soğuktu. Sıpsıcak olan teni buz gibiydi. Derin nefes aldım. Islak toprak kokusu ve yasemin çiçeklerinin kokusu karışmıştı birbirine. Mis kokuyordu annem. Yasemini çok severdi bu yüzden tüm mezarını sadece yasemin çiçekleriyle bezemiştim. Bir damla aktı gözümden sakince dudağımın üstün de durdu. Silmedim çünkü biliyordum birazdan daha fazlası gelecekti.
"Annem." sesim titrek ve kısık çıkmıştı. Ellerimi toprağa geçirdim. Ondan güç almak ister gibi.
"Biliyor musun? Seni çok özledim." ses yoktu ama dinlediğini biliyordum.
"Sende özledin kesin... Anne! Senin küçük kızın yapayalnız. Sen gittiğinden beri kimsesiz. Biliyor musun 13 yıldır bir kere bile birisi saçlarımı okşamadı. Senden sonra bir kere bile birisi bana beni sevdiğini söylemedi. Sana bazen çok kızıyorum, keşke diyorum keşke bende o gün seninle beraber ölseydim. Neden izin vermedin ki? En azından seninle olurdum. Ama şimdi bak sen yoksun ve ben yapayalnızım." gözyaşlarım artmıştı artık hıçkırarak ağlıyordum. Yine de durmadım, konuştum.
"Ben çok kötüyüm anne. Sensiz kendimi hiç hissediyorum. Senden sonra kimse beni sevmeyecekmiş gibi hissediyorum. Kendimi şu koca dünyaya sığdıramıyorum." hıçkıra hıçkıra ağlıyordum biri beni böyle görse muhtemelen acırdı ama anlamazdı. Başımı mezar taşına yasladım ve sol elimle okşadım. O gür, gece gibi kara saçlarını okşuyordum sanki.
"Anne, yapamıyorum. Yalvarırım al beni yanına, lütfen. Nolur anne, yemin ederim seni üzmicem. Tanrı aşkına beni al yanına. Beni burda yapayalnız bırakma. Lütfen." son kelimem fısıltı halinde çıkmıştı. Cenin pozisyonundaydım, çenem titriyordu ancak umrumda değildi.
"Nolur anne. Al beni yanına." sesim gittikçe kısıldı ve kayboldu.
Yaklaşık 10 dakika sonra yağmur yağmaya başladı kafamı yukarı kaldırıp hafif bir tebessüm ettim. Yağmur damlalarını onun göz yaşlarına benzetmiştim. Derince bir nefes çektim içime. Boğuluyordum ancak bununla başa çıkmayı öğrenmeliydim. Bu acımasız yerde tek başıma nasıl nefes almam gerektiğini öğrenmeliydim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐘𝐈𝐋𝐆𝐈𝐍
Teen Fiction(Bu kitap +18 ögeler, en ağır şiddettin her türlüsü, küfür ve daha fazlasını içermektedir. Lütfen kitaba ona göre başlayın. Satır aralarında reklam yapmayın ama panomda yapabilirsiniz.) ...