A Little Death - The Neighbourhood
(Şarkı bir okurumun kitaba çok uyduğunu söylemesi üzerine kitabın kapak bölümüne layık görülmüştür. Sizleri seviyorumm. Ve galiba bu şarkı gerçekten kitaba uyuyor. Teşekkür ederim.)
GİRİŞ - VII Benek
Uğur böcekleri şansdı, sevinçdi, bağlılıktı.
Uğur yalnızlıktı, acıydı, kandı, vahşetti. Uğur zehirdi. Kanlı anıların en büyük kanıtıydı. Hepsi yedi benekte gizliydi.
Yedi... Yedi... Yedi... Yedi kere.
Bir günde yedi kere. Bir sabah yedi kere.
Gündüzü kaplayan acılar geceleri de işgal edince... Yedi beneğe.
Kutay, Hayal, Çilek, Uğur... Geri kalanı gizlenmiş. Kanlı beneklerin ardına. Yedi beneğin laneti üzerine oluşan bu adamın ardına. Savaş... Sevgisiz, dışlanmış, vazgeçilmiş, terk edilmiş bu çocuğun ardına.
Ama yıllar sonra ardındaki maskeler, gizemli yüzler.
Ayrılık yedi benekteyken. Birlik de yedi benekte. Kırık dökükte olsa hayallerin evinde.
Bir sabah gece olurda. Bir gece sabah olur mu?
Her ne kadar olsada, unutulur mu?
VII Benek
Yalnızlık.
Bazen etrafınızda milyonlar olurdu ama siz yine de yalnız olurdunuz. Kimse anlamazdı, anlatamazdınız. Bazense etrafınızda birkaç kişi olurdu. O ise fazla gelirdi. Sizi, siz anlatmadan anlarlardı. Bense o birkaç kişinin içinde mutluydum ama kendimi yalnız hissediyordum.
Zaten hissetmek istemediğim en büyük korkum yalnız kalmak değil miydi?
Biri, birileri eksik gibiydi. Bende birileri eksikti ve bunun hissettirdikleri iğrençti. Değer verdiğim biri yüzünden bu bataklıkta olmak iğrençti. Terk edilmek iğrençti. Yaşayıp, yaşamadağını bilmeyerek onu özlemek iğrençti.
"Vaveyla, kendine gel." Utku Kızıltan. Her şeyden vazgeçtiğimde beni kurtaran bir kahramanım vardı. Kahramanların dostu da iyi olur muydu? Yekta Kopan'ın dostu benim de dostum olur muydu?
Şuan bulunduğum ortamı hatırlayarak başımı iki yana salladım. Utku, Kutay, Hayal ve Egemen. Onlar benim için yeterliydi. Her zaman yanımda olacak ailem onlardı.
Ben gerçek ailemi hiç tanımamıştım. Haliyle hiç bir ailenin ne olduğunu öğrenememiş, kimseyi o kalıbın yerine koyamamıştım. Şimdi ise bu dört kişiyi ailemden saymamı sağlayan bir zamanlar önce ailem olarak gördüğüm bir çocuğun bana söyledikleriydi. Ama cümleyi hatırlayamıyordum. Ona dair çoğu şeyi hatırlayamıyordum. Kayıptı, yoktu. Zihnim bazen bana oyunlar oynuyordu. O gitse bile yaşadıklarımız gözümün önünde gitmiyordu. Tek hatırladığım bana sunduğu bir sayı ve onu gördüğüm günkü gitmeden önce sorduğu sorulardı.
Kelebeklerin ömrü yirmi dört saat değildir. Peki ama neden böyle yayılmıştır?
İnsanlar kendi kırılganlıklarını bir hayvana yükleyerek içlerini rahatlatabilirmi?
Bu sorulara verdiğim cevapları hatırlamıyordum. Doğruyu söylemek gerekirse merak ettiğim de pek söz konusu değildi. Ne de olsa giden birini hâlâ düşünmek, düşünenin sahibine ceza olmaz mıydı?
Verdiğim nefesi tekrar alırken donuk bakışlarım devam ediyor, düşüncelerim bir bir akıyordu.
Gitse ben unuturdum. Ama yedi yaşındaki o kız çocuğu unutamazdı. Zaten ne olduysa, o çocuk yüzündendi. Kendime en büyük zararı yine ben vermiştim.
Başımı sinirle ovuşturarak ayağa kalktım. Aynadaki halim şuan ki halime çok tersti. İçten içe ölüyordum ama dışarıdan hayla bir şeyleri hissettirebiliyordum.
Düşüncelerimin aksine sakin bir sesle "Onu daha önce görmedim. Zayıf noktalarını nasıl anlayacağım?" demiş soyunma odasından çıkmıştım. Utku hemen peşime takılmış, olabilecek her türlü tehlikeye karşı beline silahını yerleştirmişti. Ve sorduğum soruyu zaten bekliyormuş gibi gülümsemiş ve Kutay'a fikir vermesi için işaret vermişti.
"Ellerine bak, odaklan. Ve etraftaki insanlar umurunda olmasın, o iş bizde." Kutayın yanağımdan makas alması ile gülümseyerek ona döndüm. Abim olmuştu, babam olmuştu. Beni sahiplenen ilk insandı. Bana değer veren ilk insandı.
Koridorda sağa dönmemizle loş koridorun renkli ışıklarla aydınlanması bir olmuştu. Bugünkü konsepti hatırlayarak önüme döndüm ve yüzümü tamamen kaplayan maskemi taktım. Bugünkü maçın konsepti gizli olmaktı. Üç dakika içinde rakibi kan içinde bırakmalıydın. Ve en önemlisi yerde olmalıydı. Tanımadığım birine bunu yapmak beni nasıl gösterirdi bilmiyordum. Ama burada dövüşüyorsa iyi biri olduğu meçhuldü.
Bir kaç dakika daha aynı ritimle yürüdükten sonra arkamdaki kişilerin varlığı uzaklaşmıştı. Önceden konuştuğumuz yere gitmişlerdi. Müziğin sesi artmıştı. Ancak maç başladığında tüm sesler kesilecekti. Herkes duyulacak acı emarelerini izleyecek ve dinleyecekti. Hissettikleri veya hissedecekleri şeyler üzüntü olmayacaktı, hepsi birinin acı çekmesinden, kanının akmasından zevk duyacaktı. Çünkü bu onların doğasıydı. Bense onların doğasında hayatta kalmaya çalışan avlardan biriydim. Ama henüz kimin avı olduğum tartışılırdı. Ben kolay kolay yem olacak biri değildim.
Ben kim miydim? Bunu herkes anlayacaktı. Üstelik anlatmak için çaba dahi vermeden.
Çünkü ayaklarımın ucunda beni takip eden gölge, aslında tamamen bana ait değildi. Bana benden daha çok dikkat eden birinin, beni nasıl yaraladığını sadece o biliyordu. Ama gölge her zaman sessizdi. Konuşamazdı, tepki veremezdi.
Ve ben onu tanıdıkça göğe çıkmak isterken hatalar yüzünden silik bir gölge olmaktan başka bir işe yaramamıştım.
Ne dediğimi veya ne düşündüğümü kimse anlayamıyordu. Bu şaşırtıcı değildi. Çünkü o vakite kadar bende hiçbirşeyin farkında değildim.
Bunu hep birlikte hissederek anlayacaktık.
Ve o vakit geldiğinde herkes bir piyon olup devrilecek rakibin hamleleri karşısında gölge olmaktan başka birşey yapamayacaktı.
Hatta belki o bile olamayacaktık?
*Bölüm Sonu*
Giriş bölümü aslında bu değildi. Ama uzun zamandır değiştirmek istiyordum ve size göstermeden önce değiştirdim.
Yazım Tarihi
3 Ağustos 2023Yayın Tarihi
Bilmem ne? Bilmem ne?Betül Sargın - @sonsuzlukbeyazar
VII BENEKNot: Kitabın ismine hayla emin değilim. Değişiklik yaparsam şimdiden özür dilerim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
VII BENEK | Düzenlenecek
General FictionUğur böcekleri şansdı, sevinçdi, bağlılıktı. Uğur yalnızlıktı, acıydı, kandı, vahşetti. Uğur zehirdi. Kanlı anıların en büyük kanıtıydı. Hepsi yedi benekte gizliydi. Yıllar sonra Uğur'a güvenirken geçmişi kanlı anıların ardına gizlediğinin farkında...