Tören

55 9 8
                                    

Aradan 1 gün geçmiştir...

Jungkook'un yarası hafiflediğinde artık onu kendi krallığına yollama vakti gelmişti. Ona hazırlattığım küçük bohçayı bahçe sarayının kapısında ona uzattım.

"Teşekkür ederim" :Jk

İkimizde gülüp el sıkıştık.

Tae:"Artık gitme vaktin. Yolun açık olsun"

Gül rengindeki dudakları ağzının içinde kıvrıldı. Yavaşça at arabasına bindi. O giderken arkasından el sallayarak onu yolladım. Bu işide aşmıştım.

Yarın benim için önemli bir gündü. Yarın babamın ölüm yıl dönümüydü. Küçük bir törenle onu anmayı planlıyordum. Sarayın içine girdim. Odama hızlıca çıkıp kendimi yatağa attım. Yorganıma sarıldım ve sarkan avizenin uçlarında besili zarif zümrütlerine baktım. Canım oldukça sıkılıyordu ve içimde bi sıkıntı vardı. Biraz bahçeyi gezmek istedim. Belki toprağın üzerindeki kırmızının elli tonu olan gülleri görmek içimdeki anlamsız sıkıntıyı giderirdi.

Saraydan çıktığımda derin bi nefes alıp bahçeye girdim. Taşlıkların kenarındaki güller o kadar fazlaydıki, bu bahçeye hafif koku bırakabilmişti. Hafif tempoda sallana sallana yürürken, bahçenin biraz daha görünmez tarafında duran çeşmenin önünde iki insan gördüm. Çeşmenin önündeki ağaç dalları onların yüzünü biraz biraz gizliyordu. Çeşmeye adım adım yaklaştıkça, bu kişilerin yüzlerini gördüm. Jimin ve Suga. O kadar tatlı görünüyorlardıki, onları izleyen Juliet ve Romeo olsa dahi aşk dolu bakışlarını kıskanırdı. Çeşmenin başında birbirleriyle tatlı tatlı konuşup gülüşüyorlardı. Yanımdaki heykelin zemin standına oturup biraz onları seyrettim. Çok tatlılardı. Onları izlerken aklımda Jungkook canlandı. Zihnimdeki Jungkook'a baktım. Uzun uzun ona baktım. Saçları gibi kapkara olan gözlerinin içinde parlayan yıldızlara baktım. Muhtemelen, birdaha göremeyeceğim gül yaprağı gibi olan dudaklarına baktım. Sonra yavaş yavaş aklımdan kayıp gitti görüntüsü. İç çekerek ayağa kalktım.

Tahminen bir dakikayı aşkın süredir Suga ve Jimin'i izliyordum. Oldukça yakınlarındaydım lakin tatlı sohbetlerinden beni ne gördüler, ne duydular.Onlardan gözlerimi aldım ve gül kokan bahçeyi kuş sesleri eşliğinde dolaştım. Akşam güneşi sarayın duvarlarına vurduğunda saraya girdim ve odama çıkıp biraz dinlendim. Akşam yemeğine az kalmıştı. Terasımdaki masanın üzerinin donatılmasını buyurdum. Yatağımda esneyip biraz kestirdim.

Gözlerimi açtığımda hava kararmıştı. Artık terasıma çıkıp onları çağırmanın vakti gelmişti. Aynanın önünde kendimi düzeltip odamdan çıktım. Hızlı hızlı basamakları adımlıyordum. Terasa vardım ve kapıyı açtım. Sofra mükemmeldi. Bir sandalye çekip oturdum. Ağalara diğerlerine buraya gelmesi için haber vermesini buyurdum.

Masaya oturduk. Yemekleri yemeye başladık. Yine herzamanki gibi, sessiz bir yemekti. Masadaki sessizlik oldukça rahatsız edici olmaya başladı. Jimin ve Suga masadan kopmuştu ve ilgilendikleri tek şey birbirleri ve yemekleriydi. Jin yemek yemeyi çok seviyor sanırım ki neredeyse tabağın içine düşecekti.

"Eh, Tata ne zaman soyadını değiştiriyorsun?" :Jm

Anlamamıştım ve tam anlamıyla mal gibi yüzüne bakıyordum. Jeton düştüğünde Jimin'e elimin tersiyle bi hamle yaptım.

Tae:"Soy adımdan çok memnunum, teşekkürler Min Jimin."

Masadaki herkes anlık durdu. Birbirimize bakarken herkes bir anda muzipçe gülümsedi ve yemeklerine geri döndü. Onlar ise sadece gülümseyip birbirlerinin ellerini havada buluşturdular.

Love To Enemy // Taekook FicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin