Yüzyüzeyken Konuşuruz

27 2 0
                                    

Taehyung'un ağzından

Sanırım Jungkook'un işgalleri ya sona ermişti, yada ara vermişti. Bu durumu değerlendirip 2. Düşman krallık olan Jhope'un krallığına beyin yorabilirdim. Jungkook'un krallığı aksine bu krallık oldukça güçlüydü. Ordusu çok genişti ve iyi bir plan yapmamız gerekiyordu. Aksi takdirde krallığım çok basit bir şekilde bitebilirdi. Bu sebeple müttefik aramam lazımdı aslında yardım isteyebileceğim biri vardı. Ama ona güvenebilir miyim? Bilemiyorum...

Uzun süreli düşünmenin ardından tek doğru olanın Jungkook'a ulakla yardım talebi yollamak olduğuna karar kıldım. Okka ve kağıdı alıp satırları doldurmaya başladım. Uzun uzun yazdıktan sonra kağıdı sarıp iple bağladım. Üzerine sıcak mühür damlatıp mühürümü bastım. Ulak kabına koyup ağalara Jungkook'un krallığına ulaştırılmasını talep ettim. Geriye kalan tek şey Jungkook'un dönüşünü beklemekti.

Hafif serin havada ılık bir duş içimi açabilirdi. Havlularımı kaptım ve hamama girdim.

.
.
.

Gün batmaya yakındı. Onca düşüncenin arasında beynimi rahatlatmak için kitap okumak istedim. Rafımdan rastgele bir kitabı aldım. Juliet ve Romeo geldi elime. Bu kitabı her ne kadar çok okusamda hala bazen alıntılarını okuyordum. Kitabın sayfalarını çevirdim ve rastgele bir paragrafı okumaya başladım...

Ey gözler, son kez bakın! Ey kollar son kez kucaklayın! Ve siz, ey dudaklar, nefes kapıları, hakka uygun bir öpüşle mühürleyin aç gözlülüğümle yaptığım bu süresiz anlaşmayı!

Bu alıntı neredeyse en sevdiğimdi. Aslında hepsini seviyordum ama bu alıntı daha derin hissettiriyordu. Daha çok veda, daha çok ayrılık gibi. Ayrılığın arasında herzaman mühürlü kalacak dudaklar gibi. Kitaplarda sayfaları çevire çevire rastgele alıntıları okudum. Ruhum bunalıyordu, göğüs kafesim daralıyordu. Ciğerlerime geniş bir nefes sıkıştırdım ve biraz rahatlamaya çalıştım. Başım ağrıyordu, hemde fazlasıyla. Odamın küçük balkonuna çıktım ve etrafa göz gezdirdim. Etrafa göz gezdirirken gözüm Jimin'in balkonuna çarptı. Suga ve Jimin ordaydı. Muhtemelen Suga Jimin'e keman öğretmeye çalışıyordu. Jimin her vuruşunda Suga tellerin gıcırtısından dolayı yüzünü ekşitiyor, doğrusunu gösterip tekrar çaldırıyordu. Bu halleri çok sevimliydi. Balkonda onları sakin sakin izlerken arkamda bir ses hissettim. Arkamı dönecekken keskin bir bıçak sesi geldi. Arkamı döndüğümde yerde yatan kanlı bir ceset, başında ise kanlı hançerini havada tutan bir kadın.

Tae:"Ne bu cürret? Huzurumda böyle bi katliamı yapmaya nasıl cesaret edersin?"

"Bu kadın sizi öldürmeye çalışıyordu kralım, hançeri havadayken yakaladım. Biraz daha gecikseydim hançeri çoktan saplamış olabilirdi.":K

Korkudan fal taşına dönen gözlerimle cesete baktım. Yere eğildim ve kalçasından hançerlenmiş kadının çenesinden tutup yüzünü tanımaya çalıştım. Çıkaramadım ve elimi boynuna yaslayarak nabzına baktım. Nabzı atıyordu. Acilen şifahanede iyileştirilmesini talep ettim. Sonrasında bu kadının kimin köpeği olduğunu öğrenecektim.

.
.
.

Odamın içinde volta atarken hekim kadın içeri girdi. Kadının durumunun iyi olduğunu ve birazdan taburcu edilebileceğini söyledi. Kadının şifahaneden hemen sonra zindana kapatılıp orda bekletilmesini söyledim. Yatağıma oturdum ve düşüncelerle dolu başımı kaşıdım. Jimin lazımdı bana. Bu konularda en iyi onun aklı çalışırdı. Kimdi bu? Neyin nesiydi? Suga'nın zehirini taşıyan kişi de bu olabilir miydi?

Love To Enemy // Taekook FicHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin