[Don Toliver - No Idea]
Bir ay önce.
Hiç yanmış mıydınız?
Ya da, soruyu değiştiriyorum.
Hiç, içinde kaybolup gideceğinizi bildiğiniz, söndürmesi mümkün olmayan bir aleve kapılmış mıydınız?
Ben yapmıştım.
Aslında tam şu anda, üvey abim eve geldiğinden beri odamda dört dönerken zihnimde dolanıp duran tek şey istemsiz çekildiğim ve kendimi kollarına bıraktığım ateş kıvılcımlarıydı. Kim Taehyung başlı başınca bir ateşti. Cennetin şeytanı denirdi ona, hak ederdi çünkü bunu. Dudaklarından hiçbir zaman eksik olmayan çarpık gülümsemesi, her daim akıl kurcalatırdı. Onunla uğraşmak isteyen biri iki kez düşünürdü yapacaklarını. Eh, ikinci kez düşündüğünde de vazgeçmesi kaçınılmaz olurdu.
Evet, Kim Taehyung ateşti.
Ancak her ateşi korlandıran bir de barut olurdu.
Bu da tam olarak bendim işte.
O yakardı değil mi? Ben daha çok yakardım.
Meydan mı okurdu? Ben üstüne giderdim. Zarar mı verirdi? Parçalardım.Böyle bir ikiliydik işte. Bu yüzdendir ya benden nefret etmesi. Ayrıyken iyi gelmezdik birbirimize, lakin birken daha da beter ederdik. Küçük görmezdik birbirimizi. Aklı başında oğlanlardık ikimiz de. Bir gençlik ateşi vardı ciğerlerimizde yanıp tutuştuğumuz, yoktu başka bir bok. Kanımız deli akardı bizim. Bilmezdik, umursamazdık hiçbir şeyi. İşimiz oldu mu hoyratça halleder, farklı tutumlar sergileme çabasına girmezdik. Açık sözlü müydük? Fazlasıyla. Karşıdaki ne düşünür, ne hisseder umursamadan gerçekleştirirdik eylemlerimizi.
Kırıp dökmeden başka bildiğimiz yoktu bizim. Kavga, dövüş, izmaritler, seks, öfke, nefret, içki, kan. Bunlar temel parçalarıydı hayatımızın. Öyle çok gösterişli bir hayata sahip değildim. Sevmezdim de. Karnımı doyuracak birkaç parça da yeterdi hayatımı sürdürmek için. Ona sinirlenirdim hep, en çok o bozardı sinirlerimi. Hassas olduğum her konuda özellikle üzerime gelerek zıvanadan çıkmamı sağlardı. Kaç gece, ağzıma gelen bütün küfürleri sayarak boks yapmışlığım vardı. Kaç gece, kavgalarımızdan sonra daha da yıpratarak kendimi, dakikalarca küfür ettiğim planklarda kendimi bitirmişliğim vardı. Keza o da farksızdı benden.
Dediğim gibi, iri yarı oğlanlardık ikimiz de. Pek bir fark yoktu aramızda. İkisi de birbirinden beter, küçük bir kıvılcımı volkanlara çevirebilen türden. Bunun içindi ya tüm endişem. Birkaç dakika sonra gerçekleştirmeye koyulacağım planı kafamda kaçıncı olduğunu sayamadığım kez tekrar gözden geçiriyor, olası durumları hesaplamaktan kafamda çakan şimşeklerin bıraktığı ağrı verici hissiyatı görmezden gelmeyi deniyordum.
Ya ters teperse, ya da yakalanırsam? Bedenimi titreten türden bir heyecana sahiptim. Bir yandan olumsuz sonuçları düşünerek kendimi korkutuyor olsam da, diğer yandan olumlu sonuçlanırsa yaşayacağım zaferi düşünmeden edemiyordum. Derinliklerimde bir yerlerde gömülüp zincir vurulan sadist ruhum yavaştan kendini göstermeye başladığında anladım bunun iyi bir fikir olduğunu.
Stresle alt dudağımı dişlerim arasında ezerken yatağa bıraktım kendimi. Gözlerim duvardaki büyük ekranı bulduğunda derin bir nefes bıraktım dudaklarım arasından. Zor olacaktı. Çok zor olacaktı lakin başaracaktım. Yatakta oturur pozisyona geldiğimde kumandayı elime alarak görüntüyü büyüttüm.
Evde tek olduğunu sanan abim, üzerindeki tişörtü bir çırpıda çıkararak muhtemelen içkileri hazırlamak üzere dolabına gitmek için ayaklanacaktı birazdan. Dün, evde olmadığı gecenin bir saatinde bizimkilerle birlikte odasına gizli bir kamera yerleştirmiş, planımızın ilk aşamasını başarıyla gerçekleştirmiştik. Şimdi sırada ikinci aşama vardı. Kadehine afrodizyak koymak.