0.3 ─ ❝Hoyrat dövüşler.❞

4.5K 433 393
                                    

[Aflapoid - чувство тревоги]

Elimdeki ağır beyzbol sopasını omuzlarım üzerinde sallandırıp ağzımdaki hayali sakızı çiğniyormuş gibi yaparken rutubet ve kirlilik kokusunun ciğerlerime nakış edilişini görmezden gelmek yapacağım son şeylerden biriydi. Bu boktan depoda sabahın erken saatlerinde dokuz kişi ne yapacağımızı az çok tahmin ediyor, bu nedenle kan akışımın vücudumu patlatacak derecede hızlanmasına da engel olamıyordum.

"Adil bir karşılaşma olacağını sanıyordum," derken sesimin normalden daha boğuk çıkmasına engel olamamış, bir süredir içimde tuttuğum nefret ve öfkenin anbean dışarı çıkışına şahit olmuştum. Gece, saatin kaç olduğunu idrak edemediğim bir saate Yeonjun'un beni aniden partiden çıkarmasından sonra gelen mesajla sabah altıda bu eski depoya gelmemiz söylendiğinde, gecenin kalan kısmında ayık kalabilmek için birkaç hap atarak bedenimi zinde tutmayı denemiştim. Tüm gece uyumadan ayakta kalarak çağırıldığımız yerde neler olabileceği hakkında teoriler üretmiş ve burası için biraz hazırlık yapmıştık.

Elbette sabahın en iğrenç saatinde sikik üvey abim ve arkadaşlarını ellerinde demir sopalarla bu soğuk depoda bizi beklerken görmek, sakinliğimi saniyesinde kaybetmeme neden olan başlıca sebeplerden biriydi.

Yeonjun, Hoseok, Yoongi ve ben bir tarafta, Taehyung, Namjoon, Seokjin, Jimin ve Soobin diğer taraftaydı. Bu isimler popülerliğini her daim koruyan tipler olduğu için tanımamak mümkün değildi, fakat elbette şu an burada -sözde bizi dövmek için- bulunmaları da işin sikik tarafıydı. Bu elemanların neredeyse hepsi kas yığınından ibaret olduğu için hırpalanmadan çıkmamız neredeyse imkânsızdı. Teke tek hepsini zorlanmadan alabilirdim ancak şimdi ellerindeki sopalarla ve bu cüsseleriyle biraz zorlayacaklardı.

Mesela Namjoon; düzenli olarak gittiğim spor salonunun hemen karşısında bir salon daha var ve ben, kesintisiz her gün onu orada görüyordum. Benim yaptığımın aksine, bir gün şans eseri onun kafes dövüşüne denk geldiğimde gördüklerim cidden kanımı dondurmuştu. Yasal olmaktan ırak, arada bir düzenlenen maçlara sadece belirli kişiler katılabilirdi. O gün, girdiği maçta kızgın boğa misali düşmanını birkaç hamlede mahvetmiş, adamın günlerce komada yaşam mücadelesi vermesine neden olmuştu. Çok değil, yalnızca birkaç dakika içinde adamın ağzı ve yüzü yer değiştirmiş, uzuvlarında morluklar oluşarak birkaç kemiği kırılmıştı. Namjoon bu denli deli herifin tekiydi işte. Hiç sevmiyordum onu.

Seokjin; Namjoon kadar uçuk olmasa da en az benim kadar güçlü biriydi. Spor salonlarında veya dövüşlerde pek rastlamazdım ona ancak ne zaman sokağa çıksam yahut okulun arka bahçesine gitsem birilerini sıkıştırmış, veya öldürene kadar dövmüş oluyordu. Bunu hobi olarak yaptığı aşikârdı, iş ciddiye bindiğinde de korkulması gereken elemanların başta gelenlerindendi.

Jimin ve Soobin; genelde beraber takılırlardı. Okulun basketbol takımında görüyordum onları aynı takımda olduğumuzdan dolayı fakat şimdiye kadar hiç muhabbetim olduğu söylenemezdi. Genelde karı kız peşinde, şerefsizlik yapmakla uğraşırlardı. Basketbol oynarken formalarını çıkarır ve bu şekilde kızları kendilerine düşürdüklerini düşünürlerdi ki, öyle de olurdu. Tüm sahayı kızların çığlıkları doldurur, maçtan sonra birçok kişiden tebrik ve randevu teklifleri alırlardı.

Ve Taehyung...

Şahsen o piçten hiç bahsetmek istemiyorum. Sikik üvey abim işte.

Kısaca, bu dokuz oğlanın bulunduğu depoda hiç iyi şeyler olmayacaktı. Karşımızdaki beşli, yüzlerindeki iğrenç sırıtışla birazdan mahşer alanına dönecek ortamda koyu bir sessizliğin hakim olmasına neden oluyor, durumdan fazlaca hoşnut bir biçimde bekliyorlardı. Sözlerimin ardından Taehyung, yavaş ve savsak adımlarla bana doğru yaklaştı. Elindeki ağır demir sopayı büyük bir gürültüyle soğuk zemine fırlatırcasına bıraktığında, aramızdaki birkaç santim farkı yok etmek için biraz eğildi yüzüme.

Devilish.Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin