[The Weeknd - Fill The Void]
Düşünce bozukluğu.
Zihni yönetememe.
Belirsiz kişilik sorunları.
Her insanın kendisini tanımlayacağı terimler olur, zorlanmadan kendini bir kalıba koyar ve prensipleri doğrultusunda çizdiği yolu takip eder.
Nadirdir, ne yapacağını veya amacının ne olduğunu bilmeyerek hayata tutunmaya çalışan serserilerin sayısı. Daha ne istediğini kendi bile çözemeyen biri için hızlı kararlar vermesini istemek bencilcedir, zannımca. Yapmak, veya yapmamak?
İstemek, veya istememek?
İki seçenek sunar evren sana ve seçtiğin takdirde iyi şeyler olacağını düşündüğün şıkkı seçersin.Değil mi?
Açıkçası, son zamanlarda fazla düşünüyorum.
Önceden sadece nefretle baktığım şahsın şimdilerde bana gözlerindeki arzuyu gizlemeden büyük bir şehvetle bakması, kendimi tartmama ve ona bakış açımı değiştirmeye itiyordu lâkin bunu doğru bulmadığımdan istemiyor, kabul etmiyordum bir türlü.
Üvey abim, yalnız olmadığımız soyunma odasının bir kabininde sesli soluklarını amansızca yüzüme vuruyor, çarpık gülümsemesi eşliğinde gözlerine yerleştirdiği şeytani ifadeyi gizleme gereksiniminde bulunmadan açıkta kalan çıplak vücudumu alelade biçimde süzüyordu.
Saniyeler önce sanki normalmiş gibi söylediği sözler tekrar tekrar aklımda canlanıyor, kabul etmeyeceğini sanarak öylesine kurduğum cümleden büyük bir pişmanlık duymamı sağlıyordu. İrislerine odaklandım, ilk defa bu denli istekli ve açık bakıyordu gözlerime. Uzunca bir süredir nasıl göründüğüne odaklanmadığımı fark ettim böylece. Kızıl saçları son gördüğümde daha açıktı, şimdi ise çok daha koyu bir renge ev sahipliği yapıyordu. Dili sürekli dudaklarında gezen biri olduğundan yine kırmızılıkları ıslatmış, parlak olmayan ışığın altında dikkat çekici şekilde parlıyordu. Benden bir cevap bekliyor, geçirdiğimiz süre boyunca her bir karışımı gözleriyle yiyip bitiriyordu. Sessizliğin gerici havasından kurtulmak için dayanamayarak dudaklarımı araladım yavaşça konuşmak adına.
"Ciddi olduğumu mu düşünmüştün?"
Duyduklarıyla duraksadı birkaç saniye boyunca. Duraksadı lâkin sözlerim onu şaşırtmaktan ziyade gülümsemesinin genişlemesine neden olmuştu. Bekledim. Ne yapacağını, neler gerçekleşeceğini görmek adına sessizce bekledim ve çok geçmeden aramızdaki az bir mesafeyi kapatmak adına bana doğru bir adım attığında yavaşça nefesimi tuttum.
"Demek ciddi değildin." dedi ve gözlerini direkt olarak gözlerime dikti. Sinirle sesli bir nefes bıraktım burnumdan, hemen ardından gözlerimi kapatarak sıktığım dişlerim arasından konuştum.
"Kim, siktir git."
"Jeon, sik ve gideyim."
İşte bunu beklemiyordum.
Belki birkaç kirli ima ve asılsız tehditlerin ardından burayı terk eder sanıyordum fakat kavga çıkarması gereken yerde saçma bir şekilde bana yaklaşmaya çalışmasını beklemiyordum.
Yaklaştı biraz daha, aramızda mesafe kalmayana dek. Gerilerken çıplak sırtım soğuk fayansla buluştuğunda kollarını omuzlarımın hizasına, iki yana sabitledi ve tek bacağını, iki bacağımın arasına yavaş bir hamleyle yerleştirdi. Üst vücutlarımız birleşmiş, gözlerimiz, sanki ilk ayıranın kaybedeceği bir savaştaymışız gibi kenetlenmişti birbirine. Göğsüme temas eden göğsü, sert solukları sebebiyle hızla inip kalkarken vücudunun sabırsızlığına tezat haddinden fazla sakin bir ifadeyle tüm tepkilerimi izliyordu. Yutkundum. Bayık gözleri usulca dudaklarıma inerken zihninden geçenleri tahmin etmek zorlamıyordu. Yavaşça kafasını yana eğdi ve yüzüme hafifçe yaklaşarak fısıltı hâlinde konuşmaya başladı.