Geri Dön

137 19 50
                                    

''Seokjin-ah, masanın üstünde ki sandiviçleri aldın mı?''

''Aldım aldım, geç kaldım zaten çıkıyorum!''

Seokjin mavi bahçe kapısını arkasından hızlıca kapattı. Evin penceresinden sarkan kadın tekrar seslendi oğluna.

''Arkadaşına vermeyi unutma, teşekkürlerimizi ilet!''

''Tamam anne!'' dedi Seokjin yürümeye devam ederken.

''Bir gün akşam yemeğine davet et!''

Seokjin annesinin son sözüne cevap vermedi fakat güldü. Her zaman ki gibi kadının nashiatleri ve söyleyecekleri asla bitmiyordu. Namjoon ile olan ders saatine geç kaldığı için bu sefer bu rutine vakit ayıramamıştı.

Son iki haftadır ders çalıştıkları kafeye geldiğinde ve her zaman oturdukları masanın boş olduğunu gördüğünde ilk gelenin o olması onu rahatlatmıştı. Masaya oturdu ve çantasında ki kitapları çıkarmaya başlamıştı.

Namjoon matematikte çok iyiydi, bu bir gerçekti. Anlatımı da bi o kadar iyiydi. Seokjin sürekli içinden onun da bir öğretmen olması gerektiğini düşünüyordu. Çünkü gerçekten ağzından çıkan her şeyi Seokjin anlıyordu. Okullarında ki öğretmenden bile daha iyiydi. Diğer yandan ona duyduğu hoşlantı katlanmıştı. Seokjin buna aşk demek istemiyordu çünkü aşk çok tehlikeli bir şeydi. Hele karşısında ki ona karşı bir şey hissetmiyorsa daha da tehlikeliydi. Bu yüzden kendini frenleyecekti.

Kafenin kapısının çanını duyduğunda bakışlarını o tarafa çevirdi. Çökmüş gözaltları ve metrelerce öteden kireç gibi olan suratı hemen tanımıştı Seokjin. Endişeyle yukarı kalktı kaşları.

''Namjoon?'' dedi ona yaklaştığında. ''Ne oldu, ne bu halin?''

''Önemli bir şey yok, nerde kalmıştık.'' dedi. Çantasını kucağına koyup kitaplarını çıkarmaya çalışıyordu.

''Önemli gibi gözüküyor, istersen bugün ders yapmayalım. İyi gözükmüyorsun.''

''Sadece kafamı dağıtmaya ihtiyacım var Seokjin,'' dedi Namjoon. Yorgun gözlerini, onun ışıltılı gözlerine çıkarmıştı sonunda. ''Üstelemesen olmaz mı?''

Seokjin'in omuzları yavaşça düşmüştü.

''Seni üzgün görmek beni üzüyor.''

Bu cümle yüzünden, Namjoon ne diyeceğini bilememiş ve sadece karşısında ki çocuğa bakmıştı. Çünkü anlatsa anlamayacaktı biliyordu. Onun cıvıl cıvıl hayatında anlatacağı şeylerin yeri yoktu. O hali vakti yerinde, hep sevgi olan bir aileyle büyümüş bir çocuktu. Namjoon'un anlattıklarını ne kadar anlayabilirdi?

''Anlamayacağımı düşünüyorsun.'' dedi Seokjin bakışmalarını sürdürürken. Namjoon içinin okunmasına şaşırmış fakat bunu belli etmemişti. ''Bazen içinde halletmek dışarı vurmaktan daha kolay gelebiliyor. Anlatmazsan neden anlatmadın diye laf yapmayacağım. Ama lütfen anlamayacağımı düşünme. Bazen hiç düşünmediğin insanlar, sana dağ olabilir.''

Namjoon güldü. Beden olarak Namjoon Seokjin'den kat kat büyüktü. ''Sen mi dağ olacaksın bana?''

Seokjin güldü. ''Evet. Cüssem bakma, oldukça güçlüyümdür.''

Namjoon iç çekti ve kitaplara çevirdi kafasını. Şimdi nasıl desindi; babam tüm paramızı kumara yatırdı, annem de bu yüzden evi terk etti.

Kumarbaz bir adamın oğlu olduğunu söylese, ona da babasının oğlu gözüyle bakmayacak mıydı?

Ya da ona acımayacak mıydı?

Clashing Lives || Namjin (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin