Yüzleşme

158 17 36
                                    

Onun yüzünü ilk gördügümde bahardı. Kuru soğuğun çatlattığı dudaklarım iyileşmeye, yüzüme kan gelmeye başlamıştı. Köşeden döndü, yüzü gözüme değdi, ruhuma cemre düştü. Okuduğum bütün kitaplardan, izlediğim tüm filmlerden daha gerçekçi bir duygu işlenmişti içime. Ne bu? demiştim kendime. Hiç aşık olmamıştım çünkü. Birisini gördüğümde hiç böyle heyecanlanmamıştım. Bir yanımsa bu heyecanın boşa olduğunu fısıldıyordu kulağıma. Ruhuma düşen cemre huzursuzdu. Çünkü asla onun gibi birisi ve ben olamazdı. O çok güzel bir çocuktu. Ben kenar mahallenin öylesine bir çocuğuydum.

Beni seveceğini hiç düşünmedim.

Hep baktım, inceledim hareketlerini. Cıvıl cıvıl olmasını, herkese yardım eli uzatmasını, haksızlığa karşı öfkeden kudursa da kendini tutuşunu, bana bakarken yakalandığında utanarak kafasını önüne eğmesini.

Harflerde, sözcüklerde, cümlelerde, filmlerde, tablolarda anlatılan değilmiş aşk.

Yüzbeyüz tanışmak gerekiyormuş. O bahar gününü beklemem gerekiyormuş.

Ona ders vermemi istediğimde, ne yapacağımı şaşırsam da emindim. Bizim bir geleceğimiz olacaktı. Öyle ya da böyle. Bir hayat çizgisinde Seokjin benim yanımda duracaktı.

Bir gün gideceğini biliyordum. Birbirimize uymayan hayatlarımız bir yerde çatlak verecekti. Fakat bunun benim kendi isteğimle olacağını hiç düşünmemiştim.

Shin Hye'nin teklifini kabul etmiştim evet. Ama yine Seokjin içindi. Büyüdüğümüzde, onun yanına yakışmak istemiştim. Başarısız bir avukat olmak, günün sonunda babasının parasına tutunmak istemedim. Çocuğum işte, onca yaşananlardan sonra geri geldiğimde beni affeder sandım. Bana kıyamaz, beni geri çevirmez sandım. Şayet eski Seokjin olarak kalsaydı, beni affeder alırdı kollarına. Fakat benim gitmemle o artık eski Seokjin değildi ve ben Londra uçağında bunu anladıktan sonra atlamak istemiş, her şeyin yalan olduğunu söylemek istemiştim. Seni asla aldatmadım, senden başka kimseye bakmadım bile demek istedim.

Ama her şey için geç kalmıştım.

Kalacağımız evi gezerken bahçede gördüğüm masaya yanaştım. Sandalyeyi çektim ve cebimde ki sigaramı da alıp oturdum. Sigarayı yakmadan önce cüzdanımı çıkardım iç cebimden. Cüzdanı açar açmaz gördüğüm siması içime bir kor ateş düşürdü. Kalbim yandı.

Çıkardım fotoğrafı ordan ve karşıma koydum. Sigaramı yaktım şimdiden özlediğim yüzüne bakarken.

"Özür dilerim."

Fotoğrafına söyleyebileceğim tek şey buydu. Parmağımın ucuyla usulca sevdim gülüşünü. Hiç sevmezdin bu fotoğrafı. Hatta cüzdanımda ne zaman görsen almaya çalışır, fotoğrafçıya söverdin. Ben ise ölene kadar taşıyacağımı söyleyip sinirlendirirdim seni. Sonra da eklerdim, illa almak istiyorsan al, nasılsa sonsuza kadar yanıbaşımda gerçeğini göreceğim.

Sevgilim, seni yanıbaşımda tutamadığım için özür dilerim.

"Ne güzelmiş ev değil mi?"

Şakıyarak bahçeye çıktı Shin Hye. Keyfi yerindeydi. Hiç arkadaşına ihanet etmiş gibi hissetmiyordu. Üzülmüyordu benim gibi.

Fotoğrafı ve karşısında sigara içen beni gördü. Yanıma oturdu.

"Zor muydu? Seokjin'i tanıyorsam yüzüne dahi bakmamıştır."

"Neden?"

"O öyledir. Gideni tutmaz."

Ona ayaklarıma kapandığını söylemedim. Hiçbir zaman söylemeyecektim de. Çünkü bu bi kendimi yüceltme cümlesi değildi. Benim adiliğimin bir kanıtıydı.

Clashing Lives || Namjin (Askıda)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin