Güven mimari planı resmedilmemiş kocaman bir piramittir. Alçı, tuğla, demir ve kolonları olmayan bir piramit. Piramiti ters yerleştirdiğimizde yıkılır, tekrardan eskisi gibi olması zaman alır ve ya hiç olmazsa sadece kendimizi kaplayacak bir piramit inşa ederiz.
Ama temeli sağlam hiç bir şey yıkılmaz.
Koza'da yaşadığım süre içerisinde hiç bu kadar tedirgin hissetmemiştim kendimi. Babam bana ne kadar çaktırmamaya çalışsa da işlerin oldukça derinleştiğini, sırlar yavaş yavaş yer yüzüne çıktıkça kaosun arttığının farkındaydı.
Yenal ile birlikte Ateş'i hapsettikleri odaya gitmiştik. Ateş karşımda elleri bağlı gözlerini üzerimden bir saniye bile ayırmadan bana kitlenmişti. Bazen inanmak istemiyordum, değer verdiğim insanların bana yaptığı kötülükleri görmek istemiyordum.
Yenal arkamda duruyordu, öylece boş gözlerle Ateş'e bakıyordum, yüzü gözü morluk içindeydi. Babam öldürmemiş, ölmekten beter etmişti. Bu durumda olmasına rağmen bile gözlerinden kin akıyordu.
Boş bir sandalye çekip Ateş'in yanına yaklaştım. Ellerimi yakasına koyup neden diye bağırmak çok istiyordum, ama derin bir nefes alıp sakin kalmam gerekiyordu. Gözlerini tüm kiniyle gözlerime sabitleyip gülümsedi.
"Prenses uyanabilmiş sonunda!" Ağzından çıkan her cümle alaylı. Gevşek tavrından hiç bir şey kaybetmemiş. Keşke onu ilk gördüğümde o kavgada öldürmelerine izin verseydim.
"Uyuma sırası sana gelicek, ilk önce bana açıklama yapmak zorundasın!"
"Valla bir şey diyim mi, hiç bir şeyi açıklamak zorunda değilim. Kendi aptallığının hesabını bana soramazsın!"
Yenal hızlıca Ateş'e yaklaşıp sert bir şekilde yumruk attı. Ateş buna bile sırıtarak karşılık verdi.
"Seni öldürene kadar dövmemem için bir an önce konuşsan hayrına olur!""Dora iyi ki zamanımda bana sizin gibilerden etkilenmemem için kalkan yapmışsın yoksa bu kadar zevk alamazdım."
Yenal hızını alamayıp Ateş'e bir yumruk daha vurdu. Ateş'e bizim gibi güçlerden etkilenmemesi için kalkan yaptığım güne lanet ettim. Hala karşımızda sırıtıyordu.
"Yanlış soruyu soruyorsun bana, sorman gereken soru neden bunu yaptığım değil! Bana kimin yardım ettiği."
Evet o gece başıma aldığım sert darbe ile yığılmıştım. Ateş vurmamıştı tam karşımdaydı, son gördüğüm şey ise başka birinin siyah ayakkabılarıydı.
"Kim yardım etti sana?"
Ateş'in yüzündeki gülümseme gitmişti yerini kocaman bir özgüven almıştı. "Aranı..."
Ateş sözünü tamamlamadan arkadan gelen silah sesi ile yere çömelmiştim. Kafamı kaldırdığımda ise Adez'in Ateş'in omzuna silah ile vurduğunu gördüm.
"Ne yaptın sen! Ona yardım edenin kim olduğunu söylüyordu az önce." Sinirli bir şekilde yerimden kalkıp Adez'e bağırmıştım. Yüzünde en ufak bir mimik bile oynamamıştı.
"Arkadan elinde tuttuğu bıçağı görmediğin için hemen döküleceğini zannettin herhalde. Ayrıca siz ikiniz tek napıyorsunuz burada? Hiçbir koruma olmadan?"
Yenal alaycı bir kahkaha attıp Adez'e yaklaştı. "Ben burdayım, onu tek başıma da korurum."
"Belli, ben gelmesem şu an ikinizden biri yaralanmıştı. Bu işler gözlerinin içine bakıp tehlikeyi sezmeye benzemez Yenal Köse!"
Adez açık açık söylemese bile açıkça Yenal'ın gücünü hafife aldığını belli etmişti. Yenal'ın gerilen şakaklarından öfkelendiğinde anlamıştım.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melekler ve Şeytanlar
Teen FictionBurada olan herkes katildi, başta ailelerimizin katiliydik, sonra hayallerimizin, ve en sonunda da kendimizin katili. Her şeyi değiştirdik ama geleceğimizi değiştiremedik. Kaderi değiştiremezmişiz. Kontrol edemediğimiz güçler, katili olduğumuz çocu...