[05: hastalık]

90 15 4
                                    




Yunho üzerindeki bakışların birer zıpkın gibi ensesine saplandığını hissedebiliyordu. Sert biri gibi göründüğüne adı gibi emindi ama o kadar mı kötü rol yapıyordu? Sanki lanet okulun yarısı gözlerini ona dikmiş her bir hareketini izliyor gibiydi.

Şimdi düşününce kendisini aynada hiç görmediği aklına geldi, daha doğrusu görmemeyi tercih etmişti. Yunho berbat göründüğünü biliyordu, dış görünüşü de sonunda içinde hissettikleriyle aynı duruma gelmişti.

Yakınlardaki bir tuvaletin içinde kaybolasıya kadar bir süre yürüdü. Ardından yavaşça bir lavabonun üzerindeki aynanın önüne doğru ilerledi. Yunho bakmak için tereddüt ederken gözlerini kirli zemine doğru indirdi.

Orada öylece dikilirken birkaç dakika geçti, ne bir şey yapıyor ve söylüyordu. Donmuştu. Ama sonuçta tüm gün tuvalette kalamazdı.

Eninde sonunda yüzüne bakmak zorundaydı. Yunho soğuk bir şekilde kendisine kıkırdarken başını salladı. İlk başta sessiz olsa da kahkahası gittikçe şiddetlenmiş, ruh hastaları gibi gülmeye başlamıştı. Eğer şimdiye kadar diğer öğrencilerin dikkatini çekmediyse artık hepsinin dikkatinin üzerinde olduğuna emindi.

Korkunç halde yaralı olan eklemlerinin acısını umursamadan ellerini sımsıkı yumruk yaptı. Kıpkırmızıydılar, bazı yerlerde mavilikler ya da morluklar varken bazı yerler sararmaya başlamıştı. Küçük çizgiler ve kanlı sıyrıklar elinin üzerindeki tenini kaplıyordu.

Tüm vücuduna yayılan baş döndürücü acı omurgasından adrenalin aşılıyordu. Sanki uzun zamandır görmediği bir arkadaşıyla karşılaşmış gibiydi. Bu acıyı o kadar çok özlemişti ki. Harikaydı, sanki bırakamadığı uyuşturucu gibiydi.

"Hasta," dedi kendisine tükürürcesine. "Tanrım, çok acınası bir haldesin." Bakışları yukarı doğru çıkınca duraksadı, bakışlarına karşılık veren korkutucu yüzüne baktı. Koyu, mide bulandırıcı halkalar gözlerinin altına yerleşmiş sanki son on yıldır uyumamış gibi gözükmesine neden oluyorlardı.

Korkutucu göründüğünü söylemek bile az gelirdi. Şu anda nasıl göründüğünü anlatacak tek bir kelime bile yoktu. Teni solgunlaşmış, neredeyse bir kağıt kadar beyaz görünüyordu.

Dudakları patlamış, yaralar vücudunun her yerinden görülebiliyordu, en büyükleri sağ yanağının yanındaydı ve uzun bir kesik ise sol gözünün altındaydı.

Kavgaya girdiğini bile hatırlamıyordu. Hafızası, zihni, her şey kaos içindeyken hiçbir şeyi hatırlayamıyordu.

Ama şaşırtıcı bir şey değildi. Kavga başladığı an Yunho abartmıştı. İçindeki o dövüşme hissiyle yanıp tutuşurken zihni başka hiçbir şey düşünmesine izin vermemişti.

Lavabodaki çeşmeyi açtı ve yüzüne su vurdu. Teninde hissettiği soğuk his onu sakinleştirdi. Derin ve uzun bir iç çekti.

Aniden okul binasının içinde zil sesi yankılandı. Koluyla yüzündeki su damlalarını sildi ve tuvaletten çıktı. Sınıfa gitmek istemese de o aptal gecikme bedelini ödemek istemiyordu.

❋❋❋

Başını masaya koyup yüzünü kollarının arasına gömerken gözlerini sımsıkı kapattı. Yunho sınıf arkadaşlarının sessiz muhabbetlerini duyabiliyordu. O anda omzundan birisinin dürttüğünü hissetti.

"Se-sekizinci cildi getirdim!" diye şakıdı Jongho gülümseyerek.

Yunho başını çevirip ona bakınca masasının üzerine koyduğu kitabı gördü. "Sağ ol velet," dedi Yunho da gülümseyerek.

Sincere | Yungi (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin