[13: tanıdık yüz]

62 10 11
                                    




Dudakları birbirine dokunur dokunmaz sanki dünya paramparça olmuş, başka hiçbir şeyin var olmadığı, sadece kendilerinin bulunduğu bir gerçeklikte gibi hissetmişlerdi. Öyle çok tutkulu bir şey değildi, daha çok Yunho, Mingi'yi öpmeye karar verdiği için ikisinin de şaşkın bir halde dudaklarını birbirine değdirip kalmış gibilerdi.

Başka birisinin bakış açısından çok garip görünebilirdi ama onlar için yumuşacık ve sıcacık bir hissin ikisini de sanki soğuk kış gecesinde üzerlerine örtülmüş bir örtü gibi asla bilmedikleri bir rahatlıkla sarmalamıştı.

Yunho geri çekildi, eli hala Mingi'nin kulağının altında duruyor baş parmağıyla nazikçe yanağını okşuyordu. Gülümsemesine engel olamıyordu. Hala mutfakta yere oturmuş halde dursalar da ikisi de biraz olsun rahatsız gibi görünmüyordu.

Mingi de bakışlarını Yunho'ya çevirdi, vücudu jöle gibiydi. Kalbi sanki maraton koşmuşçasına atıyordu. Yunho'nun yumuşacık kahverengi gözlerindeki parıltıyı fark etti, Mingi'ye bakarken büyük bir hayranlıkla parıldıyorlardı. Uzaktan görülebilecek bir şey değildi ama yakında sanki bir teleskopla yıldızlara bakıyormuş hissi veriyordu.

Çoğunlukla Yunho'nun bakışları boş, sıkıntı dolu olurdu ve uzun bir süre hiçbir şeye odaklanamazdı. Ama yavru köpekler, annesinin fotoğrafı ya da babasının yaptığı basit bir ramen gibi gerçekten çok sevdiği bir şey olduğunda gözleri sanki tüm galaksiyi içinde barındırıyormuş gibi parıldardı.

Ve şu anda o parıldayan gözleriyle tanıdık yüze bakıyordu.

İşte o anda farkındalık Mingi'ye bir kaya gibi çarpmıştı.

Mingi, Yunho'nun sevdiği bir şey, hayır, sevdiği biriydi.

Vardığı farkındalıkla birkaç saniye boşluğa daldığında kocaman olan gözlerinden yaşlar süzülmeye başlamıştı. Fakat bu sefer acıdan, kederden akan yaşlar değildi. Bu sefer sonunda iyileşen ümitsiz ruhu yüzünden ağlıyordu.

Mingi o anda kendisini neyin ele geçirdiği anlamamıştı çünkü elleriyle Yunho'nun tişörtünü kavrayıp sertçe kendisine çekerek tekrar onu öpmeye başlamıştı.

Yunho, Mingi'nin dudaklarını hissetmeden önce tepki verecek vakti olmamıştı. Dudaklarını açması için yalvaran dilini hissettiğinde seve seve istediğini ona verdi.

Mingi bir şekilde Yunho'yu altına yatırıp öpmeye devam ederken nefes almak haricinde bir saniye olsun ondan uzaklaşmak istemiyordu. Sanki dudaklarına değen en sarhoş edici alkolmüş gibi artık Yunho'nun dudaklarının bağımlısı olmuştu. Uzun zaman boyunca istediği şey buydu ve artık bir başına çektiği acılarla yedi yılın ardından istediğine kavuşmuştu.

Yunho da Mingi'yi yakınına çekerken elleriyle beline tutundu. Şu anda olan şeylere inanamıyordu, sanki bulutların üzerinde gibiydi. Sadece iki gün öncesinde Mingi'nin onu kazığa çakmak istediğine yemin edebilirdi. Yunho'nun dudaklarının Mingi'ninkilere uyumu tıpkı bir sihir gibiydi. Zevkten titrek bir nefes aldığında Mingi kafayı yemek üzereydi.

Aralarındaki tutku ikisi için de baş döndürücüydü, ikisi de düzgün düşünemiyordu, sanki gezegende kalan son kişilerdi.

Ta ki ön kapının açıldığını duyup gerçekliğe dönene kadar.

"Çocuklar sanırım telefonumu unu-" Yunho'nun babası duraksadı, gözleri kocaman olurken dudaklarını birbirine bastırdı. Oğlu, çocukluk arkadaşıyla mutfak zemininde sevişiyordu.

Yunho ve Mingi anında donakalırken ikisinin de kanı çekilmiş gibiydi.

"Ee..." dedi Yunho'nun babası ensesini kaşırken.

Sincere | Yungi (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin