[11: pasta]

93 14 4
                                    




Ayaklarını yavaşça ileri atarak mutfağa doğru ilerledi. Yunho ocağın üzerindeki koca ramen tenceresine baktı, koku anında dikkatini çekmişti.

Doğru. Neredeyse bugünün hangi gün olduğunu unutuyordum.

Gözleri tencerenin kapağındaki buhardan ıslanıp kıvrılan küçük sarı renkli yapışkan not kağına çevrildi. Yunho etrafına bakınarak babasını aradı ama beklenildiği üzere bulamadı. Ama umursamadı ve tekrar mutfağa döndü. Hafifçe gözlerini kısarak yazılan notu okudu.

"Doğum günün kutlu olsun, champ!! İşten izin alamadığım için üzgünüm. Gerçekten denedim! Ama söz veriyorum, sen farkına varmadan eve gelmiş olacağım. Seni seviyorum!

:D

-Baban"

Yüzünde küçük ama üzgün bir gülümseme belirdi. "Seni hayal kırıklığına uğratmış olmalıyım," diye mırıldandı Yunho yere bakarak ve dişlerini sıktı. Kendisini yere bıraktı ve dizlerini göğsüne çekerek sıkıca bacaklarını sardı.

Ne kadar içinde tutmaya çalışsa da acı, Yunho'nun boğazından sessiz bir çığlık olarak dışa vurdu. Hüzün gözyaşları birbiri ardına yavaşça süzülmeye başlamıştı. Arkasındaki dolaba vurup yamulturken tüm gücüyle bir çığlık koyvermek istedi ama hiçbir şey çıkmıyordu, sanki boğazı kesilmiş ve ses telleri sökülüp alınmış gibi hissediyordu. Göğsüne doğru çarpan boğuk hıçkırıklarıyla göğüs kafesi inip kalkıyordu. Dünya tamamen bulanıklaşmıştı.

Tat.

Koku.

Her şey gitmişti.

Babasının oğluna en iyi hayatı yaşatabilmek için her zaman uzun saatler çalıştığını biliyordu ama kendisi artık görünürde olumlu bir geleceği olmayan sefil, akıllanmaz liseden terk birisiydi. Yunho'nun neden olduğu onca şeye rağmen babasının onu hala nasıl sevebildiğini, hatta nasıl ona bakabildiğini bile bilmiyordu. Oğluna her baktığında gülümsesi Yunho'yu şaşırtıyordu. Eğer babasının yerinde olsaydı şimdiye kadar kendisinin götüne tekmeyi vurup evlatlıktan reddetmişti.

Eğer görebilseydi annesinin nasıl olacağını, ne kadar üzüleceğini, pembe yanaklarından süzülecek olan ve uzun kirpiklerinde birikecek olan göz yaşlarını düşünmek bile istemiyordu.

Alt dudağını ısırıp burnunu çekerken anılarının derinliklerine daldı.

"Çok özür dilerim küçük Yunho'm. Anneni özlediğini biliyorum," demişti Mingi'nin vefat eden annesi Bayan Song. Ağlayan çocuğa bakarken bir elini omzuna koymuştu, dokunuşu bir tüy kadar hafifti ama yine de çok rahatlatıcıydı. İkilinin önündeki gül ağacından yapılma tabutun içinde çocuğun annesinin narin, cansız bedeni yatıyordu.

"Annemi istiyorum..." diye ağladı beş yaşındaki çocuk, minik ellerini yumruk yapmıştı. Alt dudağı titrerken ağlamaktan gözleri kızarmış ve şişmişti. Dünya onu neden bu kadar çabuk alıp götürmüştü ki?

Biraz uzakta, tabuta eğilmiş annesinin solgun elini tutup haykırarak geri dönmesi için yalvaran babasına doğru baktı.

"Biliyor musun Yunho, ben de annemi senin yaşlarındayken kaybettim. Ben ve babam çok üzülmüştük. Ama ne var biliyor musun?" diye sordu kadın.

Yunho gözlerini silerek başını salladı.

"Annem şu anda çok daha güzel bir yerde. Ve senin annen de öyle tatlım."

Bayan Song gökyüzünü işaret edip içtenlikle gülümsedi. "Artık çok güzel bir melek o, yıldızlarla dans edip eğleniyor ve babanla seni izliyor."

Sincere | Yungi (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin