[07: trajedi]

94 15 44
                                    




On dört yaşındaki Yunho hayranlıkla sahada koşan Mingi'yi izliyordu. Sanki rüzgarın kendisiymiş gibi koşuyordu Mingi, havada süzülüyor gibiydi.

Büyük bir dikkatle ve çeviklikle futbol topuna vurdu. Top kalecinin kafasını sıyırarak yanından geçince Mingi ağlara attığı topla takımına galibiyeti getirmişti. Ait olduğu yer burasıydı. Yunho'nun evinin yakınındaki okulun futbol sahası ikinci evi gibiydi.

Maç biter bitmez Mingi'nin gözleri tribünleri taradı. O tanıdık yüzü gördüğü anda yüzüne yerleşen kocaman gülümsemeyle zıplamaya başladı.

"Nasıldım? Beni gördün mü? Galibiyet sayısı attım!" Mingi sabit duramıyordu, zıpladığı yerde Yunho'yu soru yağmuruna tutuyordu.

"Nasıl mıydın?!" diye sordu Yunho ve koluna yumruk attı.

"O nasıl bir soru? Harikaydın aptal! Yani neredeyse tüm maçı sen götürdün! Tanrım, harikasın!" Bir an olsun terli ya da kokuyor olmasını umursamadan Mingi'yi kollarının arasına çekti.

"Biliyor musun, koç profesyonel olma şansımın olduğunu söylüyor!" dedi heyecanla, gülümsemesi asla yüzünden kaybolmuyordu. "Galiba hayatımın geri kalanında ne yapmak istediğimi sonunda buldum Yunho!"

"Gerçekten mi? Çok güzel bir haber  bu!" Yunho, Mingi'yle beşlik çaktı. Zaman çok hızlı geçiyordu. Bir an beş yaşında aptalca kurbağaları yakalamaya çalışan çocuklarken diğer bir an geleceklerine karar veren iki genç çocuklardı.

Keşke zamanı durdurabilsem. Çok kısa bir süreliğine olsa bile.

"Ya gerçekten profesyonel olursam Yunho? Siktir, hayallerim gerçekleşecek! Sadece düşünürken bile heyecandan ellerim terliyor!"

"Eminim her şey harika olacak! Ayrıca ellerinin terlemesi muhtemelen maçtan dolayı, seni zeki," dedi Yunho gözlerini devirerek ama Mingi'ye gülümsemekten asla vazgeçmiyordu.

"Bana bak serseri. Binlerce hayranın olsa bile benimle hala arkadaş olmaya söz verirsen iyi edersin, duydun mu beni?" diye ekledi Yunho Mingi'ye bakarak.

Mingi hızla başıyla onayladı. "Arkadaş olacağız tabii! Sonsuza dek birlikteyiz, unuttun mu?" Bir elini kaldırarak serçe parmağındaki kırmızı plastik yüzüğü gösterdi. Elleri küçücük, ucuz yüzüğe göre oldukça büyümesine rağmen hala yüzüğü takıyordu.

Yunho'nun dudakları daha çok kıvrıldı. Kendisi de serçe parmağındaki mavi, plastik yüzüğünü göstermek için elini kaldırdı. "Sonsuza kadar beraberiz Mingi."

Ramen kokusu tüm duyularını ele geçirirken hızla uykusundan uyandı. Yunho hafifçe kaşlarını kaldırırken halsiz bir şekilde yatağından çıktı. Kalkmak istemiyordu ama yemek kokusu ölü gibi uyuyan bedenini uyandırmıştı. Kafası karışmış bir şekilde saatine bakarken kafasını kaşıdı. Bu saatte evde bir tek kendisi olması gerekiyordu. Babası normalde bu saate kadar iş için evden çıkmış olduğu için Yunho her sabah okula hazırlanmak için kendisi uyandığında evde olmuyordu.

Yüzünü yıkayıp dişlerini fırçalamak için banyoya gittikten sonra ocaktaki büyük, gümüş tencerenin olduğu mutfağa doğru ilerledi. Etrafına bakındı ama kimse yoktu. Rameni kim yapmıştı ki? Hayalet mi? Yunho haricinde mutfakta başka kimse yoktu. Ta ki omuzunda bir el hissedesiye kadar.

"Doğum günün kutlu olsun!" diye bağırdı babası heyecanla ve oğluna sıkıca sarıldı. Babası en kaslı ya da en kalıplı insan olmasa bile öyle sıkı sarılmıştı ki neredeyse oğlunun ciğerlerindeki bütün havayı kesmişti.

Sincere | Yungi (Türkçe Çeviri)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin