Dolunayın ışığında tek tük insanların olduğu caddede düşüncelerle boğulmuş halde yürüyordum. Bir yandan da o Yabancı Sarının eline dokunurken hissettiklerimi tekrar hissetmeye çalışıyordum.
"Sendeki bu tanımadıklarına isim takma olayını düzeltmemiz lazım Tess! O nasıl isimlerdir öyle?"
Sarı ve Ay Işığı'ndan önce içimdeki şeyleri düzene koymalıydım. Mesela büyücü olmam John?!
"Bunu hep içten içe düşünmüyor muydun Tess? Yalnız olduğunu düşündüğünde hep rüzgâr esiyor. Bunun bir açıklaması olmalıydı."
Güçlerim olursa belki arkadaşlarım da olur ve yalnız kalmam.
Gülümsediğimde evime geldiğim sokağa geldiğimi fark ettim. Tek katlı müstakil evlerin önünden geçerken çalılıklarda bir hareket fark ettim. Korkudan dizlerim titriyordu.
Herhangi bir tepki vermeme fırsat kalmadan önüme siyah büyük kurt atladı. Korkudan bir adım geri giderken siyah kurdun Ay Işığı olduğunu fark ettim.
Derin bir nefes verdim ve titreyen ellerimle çantamın kopçasını tuttum. Gözlerime bakıyordu.
"Benim de kurda dönüşmemi ve ulumamı bekliyorsan buradan ayrılamayız gibi, ha?"
Dişlerini gösterdi. Bu gülmümsemesi miydi?
Arkasını döndü ve evime doğru yürümeye başladı. Peşinden ilerledim. Anahtarımı hep kaybettiğim için evin önündeki saksılardan annemden kalma şakayık çiçeklerinin altına koyardım.
Annem çiçekleri çok sevdiğinden, o gittikten sonra evdeki çiçekleri soldurmamaya gayet etmiştim. Ama çoğu solmuştu, sadece şakayıklar ve evin içindeki saksıda olan japon kiraz çiçekleri kalmıştı.
Anahtarı aldım. Kapıyı açtığım gibi içeri girdi. Meraklı komşularımın onu görmemesi için olmalı.
Salona geçtiğimde sonunda insana dönüşmüş, daha önce kurt halinde film izlediği koltuğa yayılarak oturmuştu.
"Çok garip gelmiyor mu Tess? Bir buçuk hafta önce burada uzanan kurtla aynı 'kişi' resmen."
Hayatımda daha önce hiç olmadığı kadar garip şeyler yaşadığım bir gerçekti.
Grilerini yüzüme dikti. "Fazla uzatmadan konuya gireceğim. Zamanım yok. Yarın dolunay var. Dışarı çıkmaman gerektiğini biliyorsun ama yine de hatırlatayım dedim. Son günlerde tehlikeli sularda yüzüyorsun." Dedi.
Kaşlarımı kaldırdım. "Hangi tehlikeli sulardan bahsediyorsun? Büyücü olduğumu biliyorum." Ama alışmam zaman alacak gibi. Tanrım!
Dudağında samimiyetsiz bir gülüş oluştu. "Dylan'dan uzak dur prenses, işleri tam yoluna koyacağım derken yine sayende ortalık karıştı. Kurt konseyi sana görünmemi istemiyor. Büyücü kanı taşıdığın açığa çıktı. Kurt kanını saklamalısın."
Dylan dediği sarı çocuk olmalı, ama kurt kanı taşıdığımız nerden çıktı Tess?"
"Adını bile bilmediğim bir yabancıya neden güveneyim?"
Aslında kurt kanı taşıdığımı düşünüyordum. Dün gece aynanın karşısında ağlarken gözlerim bir an için yeşil olmuştu ama ben göz yanılsaması deyip geçmiştim.
Saatler önce Dylan denen herifin dediği gibi melezsem, beni öldürürlerdi ve Ay Işığı anladığım kadarıyla beni korumaya çalışıyordu.
Ama neden?
"Bana güvenmen gerektiğini yeterince biliyorsun bence.." bakışları derinleşmişti. Sanki bir şey demek istiyor ama diyemiyor gibiydi.
"Ama yine de bil diye söylüyorum, adım Joseph."
Tam ona yakışan bir isim olduğu kesindi.
"Peki Joseph, bana tüm bu kurt, büyücü ve melez saçmalıklarını anlatmayı düşünüyor musun?" Diye çemkirdim.
Derin bir nefes verdi. "Fazla zamanım yok ama bir fikrin olsun diye ve daha fazla o sarı piçle muhatap olma diye elimden geldiğince anlatacağım."
Gözlerindeki ifade kıskaçlık mıydı?
Tek kaşım havada ona bakarken yerinde yayıldı. "Siktir et. Konsey umrumda falan değil. İstediğim kadar yanında kalırım."
Gözlerindeki kararsızlık gitmişti. Sonunda bir şeyler öğrenebilecektim. Hevesle gülümsedim. Gözleri gülüşümde oyalanırken, "Kahve sevdiğini biliyorum, neden bize birer fincan yapmıyorsun? Ben de o sırada dışarıda bizi dinleyen sevimsiz büyücüyle ilgilenirim." Dedi.
Gözlerim şaşkınlıkla açılırken o çoktan kanepeden kalkmış, dış kapıya doğru ilerliyordu.
Peşinden koşar adımlarla ilerledim.
Sevimsiz büyücü dediği Dylan mıydı?
Görünen o ki öyleydi.
Joseph dışarı çıkar çıkmaz Dylan'ın yakasına yapışmış ve tepki vermesine fırsat bile tanımadan yüzüne bir yumruk geçirmişti.
"Ne diye bizi dinliyorsun ha?! Fark etmeyeceğimi mi sandın?"
"Dua et ki kurt kanınla ilgili şeyleri Dylan duymamış olsun Tess!"
Dylan'ın bizi duymuş olabileceği ihtimaliyle tedirgin olmuştum.
Joseph ard arda Dylan'ın karnına vuruyordu. Eğer müdahale etmezsem öldürebileceğini hissettim.
Elimi kaldırdım ve Joseph'e doğrulttum. İçimdeki güç açığa çıkıyordu. Rüzgâr saçlarımı uçuştururken birden şiddetlendi ve Joseph Dylan'dan uzağa savruldu.
İkisi de düştükleri yerden doğrulmuş bana bakarken rüzgâr daha da şiddetle esmeye başladı. Bunu ben yapmıyordum.
"Dylan'ın gücü rüzgâra hükmetmek Tess!"
Rüzgâr Dylan'ın etrafında dönerken gözleri mavinin koyu bir tonuna dönmüştü. Joseph'in fırtınayı çağrıştıran gözlerinin de sarıya döndüğünü gördüm.
Rüzgâr saçlarımı savururken ikisi de bana bakıyordu.
Gözlerindeki hayranlık mıydı yoksa kızgınlık mı?
İkisi de aynı anda bakışlarını benden çektiler ve birbirlerine düşmanca bakmaya başladılar.
Joseph gözlerini kıstı. Boğazından anlamadığım mırıltılar döküldü. Ama anlaşılan Dylan anlamıştı. Dudağının kenarında bir gülüş peyda oldu. O da mırıltılar çıkardı. Joseph hırıldarken olaya el atmam gerektiğini hissettim. Böyle giderse birbirlerini parçalayana dek durmayacak gibilerdi.
Bu iki erkekle başım beladaydı. Tanrı yardımcım olsun...
"Bizim 2 hafta önceye kadar böyle garip dertlerimiz yoktu Tess!"
Şu an böyle dertlerim vardı. Yani ortamı sakinleştirmeliydim.
"İkinize de yetecek kadar kahvem var. Hadi içeri gelin." Dedim ve arkamı döndüm.
Umarım peşimden gelirler.
İkisi de 5 saniye boyunca peşimden gelmedi ama en sonunda ikisinin de adım seslerini duydum ve mutfağa yöneldim.
Derin bir nefes verdim.
Gecenin yeni başladığını hissediyordum. Ama daha fazla ne yaşayabilirdim ki?
🌊✈
Selamm.
Görüşlerinizi buraya alabilirim.
Sizce esas oğlanımız kim olsunn?
☆Reina
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Melez
FantasyEve girerken gözlerim açık kalmış pencereye kaydı. Perdeler rüzgârda uçuşuyordu. Yalnız hissettiğim zamanlar rüzgâr eserdi. ~~~