artık bizim yerimiz⁴

52 7 10
                                    

1 hafta olmuştu. Tae Hyung ailesiyle konuşmak için cesaretini toplamış ve annesini aramıştı. Annesinin sanki hiçbir şey olmamış gibi onunla konuşması Tae Hyung'u bir nebze olsa rahatlatmıştı. Kendisine kızacakları veya hayal kırıklığına uğradıklarıyla ilgili nutuk çekeceklerinden oldukça korkmuştu ama neyse ki beklenen olmadı. Belki de bunu yüz yüze konuşmalarına saklıyor olabilirlerdi.

Buluşmak için anlaştıkları gün gelip çatmıştı. Tae Hyung bunca zaman boyunca çalışan arayan ilanlara baksada iş için başvurmamıştı. Babası ona bu konuda yardım edeceğini söylediği için içi rahattı.

Tae Hyung kalan son parasını ailesine güzel bir yemek hazırlayabilmek için gereken malzemelere hazırlamıştı. Annesinden gizlice aldığı tarifle kimçi bile hazırlamıştı. Sofraya çubukları ve kaşıkları da koyduğunda kapı çaldı. Mutfak önlüğünü hızlıca çıkardı ve kapıya gitti. Kapıyı açarken eli titriyordu.

"Anne, baba hoş geldiniz."

"Tae Hyung, ne kadar büyümüşsün."

"Sadece 2 ay oldu anne."

"Bu 2 ay da seni ne kadar özlediğimizden haberin var mı senin?" Babası içeri girerken Tae Hyung'un omzunu sıvazladı. "Sonunda doğru kararı verdin oğlum."

"Tekrardan özür dilerim."

"Ergenlik sinirleri bunlar hep. Alıştık bu hallerine."

"Anne ben 27 yaşındayım."

"Demekki bazılarımız ergenliği hemen atlatamıyor." Tae Hyung ergenliğini ağır geçirmişti bu yüzden ailesi bu konuda onunla dalga geçmeyi severdi.

İçeri girdiklerinde Tae Hyung'un kendi elleriyle hazırladığı sofrayla karşılaştılar. Yemekler çok lezzetli olmasada biricik oğullarının kendi elleriyle hazırlamış olması bile ailesi için yeterdi. Yemek bittiğinde Tae Hyung annesi ile birlikte bulaşıkları yıkarken babası da ev sahibiyle konuştu ve bu ayın kirasını ödedi. Bulaşık bittiğinde hep birlikte oturmuş bu 2 ayda Tae Hyung'un neler yaptığını dinlemişlerdi. Sıra bir hafta önceki olaya gelince Tae Hyung anlatırken biraz utandı. Annesi Ji Soo'yu da davet etmesi için Tae Hyung'u ikna etmeye çalışsada babası gençlere biraz zaman vermesi gerektiğini söylemişti.

"Daha yeni yüzük atmış birisiyle olur mu bilemiyorum. Sonuçta aldatılmış. Ya bana güvenmezse?"

"İlk başlarda öyle olucaktır. Ona biraz zaman vermelisin." Babası da Yoon Gi gibi düşünüyordu. Annesi ne kadar Ji Soo'yla tanışmak istesede kocasına katılıyordu. Bir süre sonra konuyu değiştirdiler ve böylece saat geç oldu. Tae Hyung zaten küçük olan bu dairesinde anne babasına zor da olsa yer yatağı hazırlamıştı. Annesine yatağını vermek istesede annesi ısrarla onun yatması gerektiğini söylemişti. Birlikte güzel bir uyku çektiler ve sabah oldu. Tae Hyung alıştığı üzere saat 7 gibi ayaklanmıştı. İşe gitmeyi bıraktığı için biraz boş hissediyordu. Ailesini uyandırmak için çok erkendi bu yüzden ne yapsa bilmiyordu. Ji Soo'ya yazmayı düşündü ama bunun için çok erken olabileceğinden korkuyordu.

Kakaotalk'ı açtı ve Ji Soo'yla henüz boş olan mesajlaşma sayfasını açtı. İlk mesajı atmak için erkendi ama daha fazla beklemek istemiyordu. Atacağı mesajın samimi yoksa resmî olup olmaması gerektiğini de bilmiyordu o yüzden klasik bir merhaba yollamaya karar verdi.

tae hyung
Merhaba ^^

Düz bir merhaba fazla tuhaf kaçar diye sonuna '^^' eklemişti. Telefonu kapatmak üzereyken bildirim geldi.

ji soo
Merhaba~

Sondaki '~' görmek Tae Hyung'u hem rahatlatmış hem de sevindirmişti. Hızlıca cevap verdi.

tae hyung
Nasılsın? Umarım iyisindir. Günaydın bu arada. Erken yazdığım için kusura bakma.

ji soo
İyiyim sen nasılsın? Sorun değil. Uyku tutmamıştı zaten.

tae hyung
Ben de iyiyim. Seni de uyku tutmadı ha?

Daha fazla yazacak bir şey bulamadı. Konuşmayı devam ettirmek istiyordu.

tae hyung
Madem ikimiz de uyuyamıyoruz. İlk karşılaştığımız yere gitmeye ne dersin?

Tae Hyung bunu yazdığı gibi silmek istedi. 'Ya Ji Soo kabul etmez ve bu isteğimi tuhaf bulursa?' diye düşündü.

ji soo
Harika olur. Yarım saat sonra buluşabiliriz.

Tabii sen de uygunsan.

Tae Hyung bunu hiç beklemiyordu.

tae hyung
Tamam o zaman. Yarım saate görüşürüz ~

Bu kadar kolay olması biraz şaşırtıcıydı ama bunu umursamadı. Yeni yıkadığı kıyafetlerinden giydi ve ailesine kısa bir not yazıp dışarı çıktı. Otobüse binerek 10 dakikada sahile vardı. İlk karşılaştıkları yere baktığında Ji Soo'yu gördü. Çok tatlı bir elbise giymişti. Saçını üst ve alt olmak üzere ikiye ayırmış ve üst kısmını toplayarak kurdele takmıştı.

Tae Hyung Ji Soo'ya yaklaştı. "Tekrardan merhaba."

Ji Soo gülümsedi. "Merhaba." Hafif yana kaydı. Aslında her yer boştu ama Tae Hyung sanki değilmiş gibi Ji Soo'nun kendisi için açtığı yere oturdu. İkisi de henüz bir şey yememişti ama birbirlerinin yanında duydukları heyecan açlıklarını bastırıyordu. İkili yine derin bir sessizliğe bürünerek okyanusu seyretmeye başladı. Bu sefer bir ilk yaşandı ve ilk Ji Soo konuşmaya başladı.

"Ailen- şey sormam da sakıncası yoksa tabii, ailenle konuştun mu?" Tae Hyung Ji Soo ona bakmasa da başını olumlu anlamda salladı.

"Evet. Beklediğimden kesinlikle daha iyi bir şekilde karşıladılar. Belki de şimdilik böyle."

"Ne güzel. Senin adına sevindim." Yine bir sessizlik.

"Ee,  hayat nasıl gidiyor?" Bu sefer Tae Hyung sordu.

"Aynı. Sadece satın alınan eşyaların bölünmesi biraz sorun çıkarıyor. Ne zaman eşyalarımı almaya gitsem sürekli onu affetmem ile ilgili bir şeyler zırvalıyor. Çok acınası duruyor." Tae Hyung Bay Kim'in nasıl durduğunu hayal etti. Kafe'de olan olaydan sonra bu çok da zor olmamıştı.

"Hakediyor."

"Kesinlikle." Tae Hyung elini yanına koyacakken yanlışlıkla Ji Soo'nun eline değdi.

"Özür dilerim."

"Sorun değil." Ji Soo elini çekmemişti. Tae Hyung da elini çekmedi ve bir süre de böyle kaldılar. İkisi de çoktan yetişkin olmuştu ama yine de birbirlerinden çekiniyorlardı. Belki de birisine gerçekten aşık olmak böyle bir şeydi?

Tae Hyung derin bir nefes aldı. "Buraya ilk geldiğimde iyi bir durumda değildim. Ne olduğunu zaten biliyorsun." Ji Soo olumlu bir şekilde başını salladı. "Ama yine de, seninle tanıştığım için olanlardan hiç pişman değilim. Neden bilmiyorum ama sanki..." Tae Hyung devamını getirmedi. 'Sanki uzun zamandır seni tanıyormuşum' gibi demek istemişti ama vazgeçti.

"Ben de. Sanki uzun zamandır aradığım biriymişsin gibi hissediyorum. Yani... bilmiyorum. Belki de çok acele ediyorum. Sonuçta yeni ayrıldım ve kendimi tuhaf hissediyorum. Hemen yeni birisiyle... anlarsın ya." Ji Soo birden içini döküvermişti. "Saçmalıyorum, üzgünüm."

"Hayır, saçmalamıyorsun. Seni anlıyorum ve sana zaman vereceğim. Sonuçta koca bir ömür bizi bekliyor." İkili birbirine bakıp gülümsedi. Birbirlerine karşı bir şey hissetmeye başladıklarını ikisi de fark etmişti.

"Sanırım burası artık bizim yerimiz oldu. Di mi?"

"Evet, bizim yerimiz."

i met her on a monday night┆tae.soo ✓Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin