3. Bölüm- Ölümün Sesi

374 31 34
                                    

Kızlar saatlerdir gelmemişlerdi.

🇷🇺: Türkiye! Nereye gidiyorsun tek başına?
🇹🇷: Kızlar hala dönmediler. Onlara bakmam lazım.
🇷🇺: Tek başına mı?
🇹🇷: Sen de gel o zaman.

Diyip aşağıya indik. Anam in in bitmiyor bu ne? Derken bir ağlama sesi geliyordu. Japonya'yı arkası dönük bulduğumuzda önünde bir ceset vardı. Umarım düşündüğüm kişinin değildir derken şimşeğin çakmasıyla odayı aydınlatan ışıkla onun Güney Kore olduğunu anlamam bir oldu. H-hayır olamaz. Değil mi?

Dibinde ağlayan Japonya kesik kesik cümleler kuruyordu. Ama anladığım tek şey beni korudu demesiydi. Ben ise dünya ile bağlantım kopmuştu. Beni kendime getiren Rusya'nın kolumu dürtüp "Türkiye, kendine gel." demesiydi.

Bir anda ayıldım ve ağlayan Japonya'yı kucağıma alıp yukarıya koşmaya başladım. Rusya'da arkamdan geldiği için sorun etmedim. Üzgünüm Güney Kore şu an o kadar vicdan azabı çekiyorum ki anlatamam...

Yukarı çıktığımızda herkes bize şaşırmış gibi bakıyordu. Rusya ise Güney Kore'nin öldüğünü anlattı. Herkes tedirgin olmuştu. Fırtınalı hava durmuş uzun ve ucu bucağı olmayan koridordaki pencereden güneşin doğmak üzere olduğunu görüyorduk. Tahminen sabahın 6'sıydı. Bu ise bize daha güven veriyordu. En azından aydınlıkken katil bizi öldürmeye cesaret edemezdi. Yani umarım.

Derken Amerika'nın 'TÜM HERKESİN LOBİYE GELMESİ İÇİN 1 DAKİKASI VAR' demesiyle cuma günü İstiklal Marşı bittiği anda koşan çocuklar gibi anonsu duyduğumuz anda koşmaya başladık. Bizim takımla birlikte daha bir çok takımda buradaydı. Gene ne diyecek bu maydanoz?

🇺🇸: Good morning everyone!! Öncelikle aç olduğunuzu umuyorum ve bu yüzden size yemek vermiyorum. Ama yemek istiyorsanız şatonun dört bir yanında yemek kutuları var. Bir bakarsınız hazır yemek çıkar, bir bakarsınız yemeklik malzeme çıkar. Bu arada mutfak 3. Katta haberiniz olsun. Ayrıca 06:00 ve 18:00 olmak üzere 12 saat arayla günde sadece 2 kez yemek dağıtılacaktır. Good luck. Try not to die.. or die i don't care.

Diyip gitti. Oç'a bak amk. Neyse arayalım bakalım kutuları.

Bizim koridordaki mekana gittiğimizde bir kutu vardı ve içinden jelibon, 5 hıyar ve 3 gofret ve 3 düdük vardı. Ve birde çanta?

6 kişi kaldığımız için 3 gofreti içimizde yarı yarıya bölüştük. İtalya jelibonu tam açacağı sırada elinden çektim ve iradeli kullanmamız gerektiğini söylediğimde herkes bana hak verdi.

Yunanistan'ın "Bence öbür katlara da bakmalıyız." Demesi üzerine İtalya ve Yunanistan 3. kata, Rusya ve Almanya 4. kata, Ben ve Japonya ise 5. kata çıkmak üzere anlaştık.

Her grup 1 düdük aldıktan sonra kendi katlarımıza çıktık. Japonya her zaman ki gibi korkmuş bir şekilde arkamda saklanıyordu. Birden bire önümdeki karanlık yerde bir parıltı gördüm.

Japonya'ya "Sen burada kal." Diyip parlayan şeye doğru yürüdüm.

Tahmini 15 metre ötemdeki nesneye hızlı adımlarla yürüdüm. Geldiğindeyse parlayan bu şeyin bir bıçak olduğunu fark ettim. Derken arkamda, tam sağ kulağıma denk gelecek şekilde bir nefes hissettim.

"Sakın arkanı dönmek gibi bir hata yapayım deme, anında ölürsün. Sen bu oyun için fazla zekisin. Senin yaşamaman lazım. Sözleşmeye aykırısın!"

Aramızdaki Hain-CountryhumansHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin