Hürkan tarlada eğilmiş pirinç temizlerken başına bir şapka geçirilmesini beklemiyordu. Kafasını dik olarak kaldırdığında çenesini onun başına yaslamış Erkang'ı gördü.
"Çıkarken şapkanı unutmuşsun. Başına güneş geçmesin"
"Kloso efendim" diyerek minnetle mırıldandı Hürkan. Erkang'ın da yanına eğilip ona yardım etmeye çalıştığını görünce engellemeye çalıştı ama kral itiraz edip işine devam etti. Gerçi pek anladığı da yoktu. Çoğunlukla işe yaramaz otları yoluyordu ama genç adam ses çıkarmamayı tercih etti.
Bu olay yaklaşık 20 dakika devam ettikten sonra Hürkan pes ederek eldivenlerini suyun içine bırakıp ona döndü. Kaşlarını kaldırıp başını eğerek Erkang inadına gözlerini kaçırıyordu. "Bir arzunuz var mı acaba?"
Erkang bir süre dirense de sonunda pes edip çuvalı öfkeyle bıraktı. "Evet amına koyim ya, çok acıktım. İşini bölmek istemezdim ama-"
Hürkan doğrularak alnındaki teri sildi. "Lafı olmaz. Ben hemen bir şeyler yaparım. Buyrun"
Onu eve giden toprak yola davet ederken Erkang biraz utanarak önden ilerledi. Eve girdiklerinde Erkang mutfaktaki masaya yerleşirken Hürkan üzerindeki ceketi çıkarıp mutfağa girdi. Alttaki kahverengi dolaplardan bir kaç sebze çıkarıp yıkarken kral içini biraz olsun rahatlatmak adına konuştu.
"Tahtımı geri kazanır kazanmaz sana bir sürü şey hediye edeceğim. Benim için yaptıklarını kimse yapmazdı."
Hürkan arkasını dönükken bir nefes verip gülümsedi. Elindeki bıçağı kısa süreliğine bırakırken Kaan'ın söylediklerini düşünüyordu. "Bunu zorunlu olarak yapmıyorum. Sanırım liman kenarındaki bu küçük evimde yaşamaya devam edeceğim"
"Ama sevdiğin biri mutlaka vardır değil mi? En azından düğününüzün planını yapmamı kabul etmek zorundasın"
Ağzından laf almaya çalışırken nemli ellerini dizlerine koyup Hürkan'ın geniş omuzlarını izledi.
"Hayır, sevdiğim biri yok. Ama yakın zamanda işlerin değişeceğini düşünüyorum. Sonuçta genç ve yakışıklı bir adamım"
Erkang küçük bir kahkaha atarken Hürkan da sırıtarak doğradığı domatesleri bıçağıyla çanağa doğru sürükledi. Her gün Erkang'dan kat kat daha fazla antrenman yaptığı için kolları kaslı duruyordu. Yine de onun yanında utançtan bazen o kadar küçülüyordu ki..
Kapı ikisini de şaşırtacak şekilde ilk defa sessiz şekilde çaldığında Hürkan yemekle ilgilendiği için Erkang sandalyeden kalkıp basamakları indi. Kapıyı açtığında Kaan ya da Emre'yi görmeyi beklese de küçük, sarışın bir çocuk elinde bir tasla öylece ona bakıyordu. Öylesine çaldığı evin kapısında kralı görünce ağzı açıldı ve kekeleyerek konuştu.
"Kral l. Erkang!"
Erkang ona susmasını söyleyecekken çocuk elindeki kabı fırlatıp bahçe kapısına doğru koştu. Kralın korkudan götü tutuşurken arkasından koşup çocuğun ağzını eliyle kapadı. Boğuşan sarışını kavrayıp eve doğru götürdü ve içeri girdikleri an kapıyı kapattı. Çocuk artık elini yalamaya başladığında öfkeyle geri çekildi.
"Aman tanrım" diye ciyakladı çocuk. "Kral beni kaçırdı, KRAL BENİ KAÇIRDI"
Erkang onun böyle bir olayın yaşanmasını yıllardır beklediğini mi yoksa korkudan mı böyle tepki verdiğini çözemese de ona yukarı çıkartırken zorlanacağını düşünüp çocuğu kaldırarak omzuna attı. Sarışın tekrar direnmeye başlarken Erkang, çıkan sesleri merak edip mutfak kapısında bekleyen Hürkan'a doğru adımladı. "Hürkan, bir sorunumuz var" Sırtını dönerek çocuğu görmesini sağladı.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kloso, Hürkang. - porgola
General FictionHürkan krallıkta yeni bir güne uyandı. Pirinç tarlasında başıboş gezen siyah bir at buldu. Bunun normal olduğunu kendine kabul ettirmeye çalışırken bu sefer de pirinç sepetinin içinde Kral l. Erkang'ı bulmayı beklemiyordu.