Küllerin zihnine yağdığı yerde kendimi feda edeceğim
*Avengers, İnfinity War göndermesi.
•
Erkang yakınlara bağladıkları Gümüşbaş'ı daha hızlı sürmek istese de yağmurdan dolayı tüm yollar çamurluydu. Saraydan kaçtığı o günkü gibi attan düşmemek için sınırlarını zorlayan bir sabır gösteriyordu. Elini, beline tutunan Hürkan'ın eline yasladı. Soğuk hava içine işlemişken genç adamın eli olması gerekenden daha sıcaktı.
"İyi misin?" diyerek bağırdı. Baş gösteren fırtına yüzünden sesini duyurmakta zorlanıyordu. Hürkan alnını onun kürek kemiğine yaslayıp gözlerini kapatarak kendine gelmeye çalışırken "dayanabilirim" dedi.
Arkalarında tüm adadan görünen büyük bir yangın bırakmışlardı. Halkın içinde panik yavaş yavaş yükselirken saraydaki görevliler, yangını söndürmek için ise koyulmaya başlamışlardı. Yine de Erkang malların çoğunun yandığından emindi.
Kırsal alanı geçip evlerin olduğu düzlüğe vardıklarında Hürkan "Kaan'ın evi uzak, benimkine gidelim" diye bağırdı.
"Olmaz, bizi hemen bulurlar."
"Kaan'ın evi daha tehlikeli güven bana. Ben toparlanır toparlanmaz yola çıkarız"
Erkang tekrar itiraz etmek üzere ağzını açmıştı ki Hürkan acıyla inleyip ona daha sıkı tutunduğunda vazgeçti. Genç adam zekiydi, plansız iş yapmıyordu ve yaralı olsa bile ona uymak zorunda gibi hissetti.
Evin bahçesine girip atı durdurduğunda Hürkan hemen inip topallayarak eve doğru yürümeye başladı. Erkang da atı evden ayrılmaya hazır halde bağlayıp peşinden eve girdi. Tüm kapıları kilitleyip pencereleri kapattı.
Hürkan koltuğa uzanıp acıyla mırıldanırken Erkang yanına çöküp bacağına bağladığı kumaşı çözdü. Pantalonu yarayı ortaya çıkaracak şekilde söküp duruma göz attı. Bacağı tamamen kana bulanmışken enlemesine kesilmiş yarayı zar zor görüyordu. Telaşla ellerini bastırırken Hürkan'a baktı.
"Sıcak su kaynatmam gerek. Yarayı dikiş için temizlemem lazım"
Genç adam gözlerini kapatıp kollarını alnına yaslarken kendinde değil gibi görünse de her zamanki gibi mantıklı konuştu.
"O kadar vaktimiz yok. Temizle gitsin"
Erkang ellerini çekip mutfağa doğru adımladı. Dirseğine doğru süzülen kanlar midesini bulandırıyordu ama kendini tuttu. Küçük bir kaba su doldururken çekmeceden temiz bir kumaş alıp içine attı. İkisini de içeri götürüp koyarken tekrar eski yerine konumlandı.
Tamamen ıslanmış kumaşın fazla suyunu sıkıp yaranın etrafını temizlemeye başladı. Hürkan, su soğuk olduğu için ister istemez kendini geri çekerken Erkang iğrenç hissetti.
Artık yara tamamen görünebilir olduğunda suyu bir kenara bırakıp koltuğun kenarına oturarak Hürkan'a baktı. Yüzü acıdan dolayı tamamen kıpkırmızı olmuştu. Elini alnına koyup saçlarını geriye doğru tararken hissettiği sıcaklıkla mırıldandı.
"Ateşin yükseliyor"
Hürkan sırtını duvara verip gözlerini açarak Erkang'ın elini kavradı. "Dikiş atmayı biliyor musun?"
"Hayır, mecbur kalırsam yaparım ama, sana dikiş atamam ki. Canını falan yakarım ben yapamam"
"Tamam" diye onayladı Hürkan. Düşünceli bir şekilde etrafa bakıyordu.
"Tamam, yangın sönmeden kalabalığa karışıp kargaşa çıkarman gerek. Onu fiziksel olarak yenemesek de başka türlü çökertmeliyiz. Ben dikişi atarım"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kloso, Hürkang. - porgola
General FictionHürkan krallıkta yeni bir güne uyandı. Pirinç tarlasında başıboş gezen siyah bir at buldu. Bunun normal olduğunu kendine kabul ettirmeye çalışırken bu sefer de pirinç sepetinin içinde Kral l. Erkang'ı bulmayı beklemiyordu.