Pim Stones - Neon Lights
Her şeyi geride bırakalım, biliyorsun yapabilirdik.
James Arthur - Train Wreck
Ölmeye hazır değilim,
Beni bu tren enkazından kurtar•
Erkang gözlerini araladı. Sert bir zeminde yatıyordu. Kırılmış burnu yere temas ettiğinden dolayı yoğun bir şekilde sızlıyordu.
Kolunun üzerinde yatmaktan rahatsız olup zorlansa da kendini döndürdü. Şimdi kirli tavana bakıyordu. Huzurla tam üstünde sallanan zincirleri izlerken bir anda aklına Hürkan geldi. Vücudundaki tüm ağrıyı yok sayarak demirlere doğru sürünüp güç almak için tutundu.
"Hürkan! Hürkan!"
Ses gelmeyince ayaklarını yere vurarak dikkat çekmeye çalıştı. Tam karşısında başka bir zindan daha vardı. Meşale ilerdeki merdivenlerin yanında olduğundan karşı tarafa tam karanlık düşmüştü.
Çaresizce yere uzanırken neredeyse duyulmayacak kadar kısık bir ses geldi kulağına.
"Erkang, biraz sus. Zaten başım ağrıyor"
"Yaşıyorsun" diye fısıldadı gözlerine dolan yaşları silerken. Onun işini bitirmiş olmalarından neredeyse emindi. Gözleri biraz daha karanlığa alıştığında Hürkan'ın duvarın dibinde sırtı ona dönük yattığını fark etti.
"Bacağın nasıl? Ağrıyor mu?"
Genç adam sessiz kaldığında Erkang onun tekrar uykuya daldığını düşünse de sonradan sebebini anladı. Küçük bir çocuğu kırmaktan korkar gibi nazik bir ses tonu kullandı.
"Yaşananlar senin suçun değildi. Benimle konuşmaktan utanmana gerek yok. Seni bu bataklığa çeken bendim"
Hürkan'ın yerinde hareketlendiğini duyduğunda devam ediyordu. İkisi de birbirlerinin yaşantılarında önemli bir yer kaplamışken şimdi o kadar uzaklardı ki. Kaybettikleri savaş beraberinde her şeyi götürmüştü.
"Kendimize bir kayık bulup burdan gitmeliydik"
Bu karanlık zindanda biraz olsun umutlarının canlanması için konuşurken Hürkan onun sözünü kesti.
"Bize ne yapacaklar?" Derin bir iç çekip yattığı yerden doğrulduğunda Erkang onun yüzünü ancak inceleyebildi. Gözyaşları durmuş olsa da kurumuş izleri yanaklarından silinmemişti. Parmaklığa doğru ilerleyip başını kaldırdı.
"Korkuyorum"
Erkang sadece "Özür dilerim" diyebildi. Onları burdan kurtaracak bir planı yoktu. Akıbetlerinin ne olacağını bile bilemezken teselli edemedi. "Özür dilerim"
Gözlerini kapatıp utanç içinde fısıldarken Hürkan başını eğdi. "Gerçeği duymak ister misin?"
Erkang onun neyden bahsettiğini bilmese de usulca başını salladı. Kollarıyla gözlerini kapatarak utancından biraz olsun kurtulmayı amaçlıyordu.
"Seni seviyorum Erkan. Seni pirinç sepetimin içinde bulduğumdan beri sevdim"
Genç adam başını kaldırdığında Hürkan'ın gülümseyerek ona baktığını gördü. Bu itirafın sebebini çok iyi biliyordu. İkisinin de hayatta kalacaklarına inançları kalmamıştı. "Kaybedecek neyimiz kaldı ki?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Kloso, Hürkang. - porgola
General FictionHürkan krallıkta yeni bir güne uyandı. Pirinç tarlasında başıboş gezen siyah bir at buldu. Bunun normal olduğunu kendine kabul ettirmeye çalışırken bu sefer de pirinç sepetinin içinde Kral l. Erkang'ı bulmayı beklemiyordu.