"Siz kimsiniz?"
*
Üşüdüğümü hissediyorum. Bedenim sanki bir buzun üstünde yattığını, ben kıpırdadıkça buzun beni kaydırarak kalkmamı engellediğini... Kalbimin donduğunu hissettim o an. İkinci gününü göremeyeceğini bilmeyen bir kelebek gibi hissettim. Bende isterdim bir kelebek olup 1 haftalık ömrümün olmasını.
Bir kış uykusundan uyanmış gibiydim. Etraf sakin-sessiz, hava kapalı ve her an yağmur yağacakmış gibi, neden burada olduğumun şokunu daha atlatamadan öğrendiğim kabullenmemiş şeyler.
Dediklerine göre aylar önce şizofren olduğum öğrenilmiş ve akıl hastanesinde kaldığım süreçte cinayet işlenmiş bu yüzden geçici bir süreliğine tekrar eve sevk edilmişim. Daha sonra hastaneye gitme zamanım geldiği gün gitmek istemediğim için arabamla yola koyulmuşum, ve o sırada bir trafik kazası geçirip geçici süreliğine hafızamı kaybetmişim.
Saatler önce uyandığımda tanımadığım 6 kişi önümde durup uyanmamı kutlamışlardı. Fakat onları hatırlamadığımı anladıkları an şok içinde bana bakmış, yüzleri düşmüş ve neredeyse hepsi göz yaşlarına boğulmuştu. özellikle ilk gözüme çarpan siyah, hafif kıvırcık saçlı, kahverengi gözlü beyefendi.
O beyefendi dediğim kişi anlattıklarına göre şizofreni hastalığım öğrenilince hastaneye sevk edildiğim zaman tanışmışım. Diğerleriyle de yıllardır arkadaşmışım ama ne yazık ki bunu hatırlamıyorum! Hatta geçmişimi bile.
Hastane yatağında sessizce karşımdaki pencereye bakıp yavaş yavaş başlamakta olan yağmuru izledim bir süre. Ve yanıma gelmekte olan hemşireyi bile umursamadan izlemeye devam ettim. Aklımda kara kara düşünceler sanki bir rüyada olabileceğimi işaret ediyordu ama keşke rüya olsada yaşadığım bu hayatı hatırlasam dedim kendi kendime.
"Bay Jeon, ilaç saatiniz geldi" yanımdaki sesle yönümü değiştirmeden sadece başımla onayladım.
Hemşirenin ilaçlarımı masama bırakmasıyla hapı elime aldığım gibi suyla yuttum. Sonra kadın gülümseyip odadan çıktı. Gitmesiyle birlikte bende tekrardan dipsiz kuyunun içindeymişcesine derin düşüncelerime daldım. Hem hayatımız hep dipsiz bir kuyunun içinde değil midir zaten? Bazıları şanslı şanslı doğar, yıldızların olduğu yerde. Bazıları ise o dipsiz kuyunun içinde yıldızları seyreder, yıldızlara gitme hayalı kurarcasına.
Hastaneden bir an önce çıkmak, özgürlüğüme kavuşup hatırlamadığım eski yaşantıma dönmeyi o kadar çok istiyordum ki. Yattığım zaman tavanı değilde yıldızları görebiliyor olmayı isterdim. Ama bana bu imkan sağlanmıyordu maalesef beni bir kafesin içine koydular.
Kapının tıklanmasıyla ilk başta tırıp sonra üstümü başımı düzelterek cevapladım.
"Girin" tanımadığım bir doktor gelip gülümser yüzüyle karşıladı beni.
"Bay Jeon. Bir ziyaretçiniz var görmek ister misiniz?"
"Tabi"
Doktor çıktığı anda o adını bilmediğim beyefendi tekrar geldi karşıma. Kapıyı kapatıp bana döndü. O çok güzeldi, gözlerinin içi gülüyordu resmen! Ona hayranlıkla baktığım sırada kulaklarımın kızardığını hissetmem bir oldu ve çekingen bir tavırla karşımdaki sandalyeye oturdu.
"Selam... Jungkook"
"Selam bayım" ona bayım dememe şaşırmış gibi duraksayıp yüzüme bir kaç saniye bakıp güldü.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schizophrenic's Dream | Taekook
FanfictionŞizofren olan Jungkook'u akıl hastanesine kapatırlar ve Jungkook orada ruh eşini bulur...