Büyük bir baş ağrısıyla uyanıp etrafıma bakıyorum ama beni en çok şaşırtan nokta şu ki uyandığım yer hastane olmaması. Bir evin geniş yatağında öylece duruyordum içeride kimse yok, etraf sessiz-sakin ve odanın içerisinde yalnızca bir sandalye bir de yattığım yatak vardı. Odadaki tek ses ise sonuna kadar açık olan pencereden gelen şiddetli rüzgarın sesiydi ve neredeyse evin heryeri korkutucu derecede beyazdı.
Başımı kaldırmak istedim fakat işe yaramıyordu, hiç bir yerimi hareket ettiremiyordum! Neden buradayım? Beni kim ya da kimler buraya getirdi? Neden kimse yok? Ve en önemli soru ise Taehyung nerede!? Bunlar kafamın içinde büyük bir soru işareti yaratıyordu. Rüya ve gerçeklik arasında sıkışmış gibiydim.
Sonra beklenmedik bir şey oldu beyaz zeminin üzerinde birden kanlar belirdi yanında da ölü bir kadın bedeni. Fakat kadının ölü bedeni mide bulandırırcasına parçalara ayrılmıştı. Kolları... Bacakları... Kafası... Gövdesi... Hepsi tek bir parça halinde birbirinden kopuktu. Özellikle ağzının içinden gelen kanlarla birlikte yüzü kandan gözükmez bir hal almıştı. Kıyafetleride bedeniyle beraber kesilmişti, fal taşı gibi açılmış gözlerimi üzerinde gezdirdim ve sonradan farkettim ki üzerinde hemşirelerin giydiği kıyafete benzer bir kıyafet vardı. Gözlerimin o an dolduğunu hissetmemle üzerinde yattığım beyaz yataktan kalkmaya çalıştım ama boşa çabaydı. Gözlerimden hızlıca yaşlar aktı, gördüğüm iğrenç görüntü bulanıklaşıp ortadan kayboldu ve o bulanıklığın hiç gitmemesini umdum. Göz yaşlarımın durmamasını. Derin uykumdan uyandığım gün sevdiğim beyefendiyi gördüğüm zaman ki gibi karşımdaki bedeni görememek benim için işkence değil bu sefer ödül gibi olmuştu.
İçimdeki acı boğazıma saplanmış gibiydi. Hangi duygusuz insan bunu yapmış olabilir ki? Ben ölü bedeni gördüğümde bile boğazımda ağrılar oluşacak kadar ağlıyorsam yakınlarını düşünemiyorum bile. Şimdi bezaylar içindeki ev kırmızı sıvıya bulanmıştı etrafta kan gölü oluştururcasına. Gözlerimdeki yaşlar durup bulanıklıklar ortadan kaybolunca ölü kadının kafası bana döndü ve kaşları çatıldı. Kırmızıya dönmekte olan gözlerini kahverengilerime dikmişti. Az önce olan şeylerin şokuyla vücudum titrerken şunu farkettim;
Ben daha önceden de onu görmüştüm...
*
Gördüğüm rüyayla birlikte yerimden sıçrıyarak uyandım. Nefes nefese kalmış bir şekilde gözlerimi ovuşturup kalbimin atış hızını dinledim gerçekten de bu kâbus beni çok etkilemişti ve neredeyse daha önceden yaşanmış bir olayın kesidi gibiydi.
Yatağımın yanındaki masadan lambayı yakıp sürahiyi aldım ve bardağama su doldurup bir hışımla içtim. Yeni uyanmış sersemliğimle saatler önce yanımda Taehyung ile birlikte uyuduğumu hatırladım fakat o yanımda değildi. O panikle hızlıca etrafıma baktım ama gerçektende yoktu. Sahi neredeydi o? Ne zaman çıkıp gitti ve neden bana haber vermedi ki?
Saate baktım, daha gecenin 4'üydü. Sabah bile olmamıştı.
İşte tamda o sırada kapı yavaşça açıldı ve yanıma ortalama benim boylarımda, kızıl düz saçlı, koyu kahverengi gözlü bir çocuk belirdi. Sanki benim yardım çığlıklarımı, çaresizliğimi görmüşte buraya gelmişti.
"Selam küçük"
"Sen kimsin! Buraya girmeye iznin var mı?" şok içinde onu izlerken gülümseyip karşımdaki sandalyeye oturdu.
"Hey beni diliyor musun? Sana kim olduğunu sordum" dedim gülümsemesine aldanmayıp.
"Hastanede işim vardı" boğazını temizleyip devam etti. "Bi' buraya uğrayayım dedim iyi etmiş miyim canım?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Schizophrenic's Dream | Taekook
FanfictionŞizofren olan Jungkook'u akıl hastanesine kapatırlar ve Jungkook orada ruh eşini bulur...