Şiş gözlerimle izledim, yıldızların yok oluşunu, güneşin doğuşunu. Daha birkaç gün önce sevdiğim adam ile mutlulukla yaşamıştım bu anı, şimdiyse...
Saat yediye gelirken beni bırakan araba geri gelmişti. Ölüm sessizliğiyle bindim ve doğrudan okula gitmesini söyledim. O eve girersem delirirdim. Zaten yanımda yedek kıyafet vardı. Erkenden gider kahvaltı yapıp kendimi toparlardım. Pek düşündüğüm gibi olmadı.
Kampüsün önünde volta atan pembe saçlar beklemiyordum. Tırnaklarını yiyor endişeli gözlerle etrafa bakıyordu. Beni görmesiyle boynuma atlaması bir oldu. Ağlamak için gözyaşım kalmamıştı bu yüzden sadece sıkıca sarıldım ve yasemin kokusunu çektim içime.
"Bu saatte burada ne işin var Tae"
Sesimin yorgun çıkmasına engel olamıyorum.
"Asıl sen neredeydin? Tanrım! Beomgyu senin için çok endişelendik. Sana ulaşmaya çalıştım, yapamayınca arkadaşlarına sordum. Babanla konuşmuşlar sesleri o kadar korkmuş geliyordu ki endişelenmeden yapamadım. Gece saatlerce seni aradık. Bir şey oldu mu? Zarar gördün mü..?"
Gözleri ve elleriyle vücudumu kontrol ediyordu. En sonunda yüzüme baktığında onun da gözleri doldu.
"Narin yıldız ışığım, ne yaptılar sana"
"Taehyun sadece sarıl bana. Yalvarırım. Başka bir şeye gücüm kalmadı."
Etrafta doğru düzgün kimsenin olmamasından yararlanarak kucağına aldı beni. Kafamı boynuna gömdüm. Hiç uyumamamın üzerine kokusu ve sıcaklığı ile mayışıyordum. Boş sınıflardan birine girip sıraya oturdu fakat indirmedi beni. Aksine daha sıkı sardı kolları bedenimi.
Telefonundan birini arayıp güvende olduğumu söyledi, başını başıma yasladı ve o da kapattı gözlerini. Derin uykuya dalmadan önce duyduğum son şey "seni seviyorum" oldu.
*********
Uyandığımda saat üçe geliyordu. yanımda yine sadece Tae vardı. Ve hala aynı pozisyondaydık.
"Günaydın uykucu"
"Günaydın. Kasların ağrımadı mı böyle"
"Sorun değil. Diğerleri merak ettiler seni, dışarda bekliyorlar, çağrıyım da gelsinler."
Beni kollarımdan kaldırıp tekrar sıraya koydu. O kadar hafif olmadığıma eminim fakat kol kasları daha önce çalıştığını belli ediyordu. Kapıyı açtığında arkadaşlarım koşarak sarıldılar. Çok korkmuşlardı. Korkmakta haklılardı.
S-Anlat şimdi neredeydin
B-Ben...
Y-İstersen sonra da anlatabilirsin ya da benden rahatsız olduysan çıkabilirim.
B-Yok yok sorun sen değilsin. Sadece şimdi kısaca anlatacağım ve bir daha konusu açılmayacak. Tamam mı?
Hepsinden onaylama alınca başladım anlatmaya.
B-Babam anlamış yalan söylediğimi, aklınca cezalandırdı işte. Telefonumu paramı vb. alıp bilmediğim bir yere bıraktı.
Üçü de anladığını belli ederken, Taehyun ise gözlerimin en derinine bakıyordu sanki ruhumu görmek istercesine. İnanmadığını biliyordum. Başka zaman ona anlatmam lazımdı. Diğerlerinin aksine onun yanında ağlamakta konuşmakta çok kolay. Tüm huzurum, mutluluğum ona bağlanmıştı artık. Ve ben bundan çok memnunum. Belimi saran elin sahibi konuştu.
T-Güzelim bugün Ryuların yanına mı gitsek? Ne zamandır çağırıyorlar hem kafamız dağılır.
Kafamı dağıtmak için çabaladığının farkındalığı ile minnet dolu bir gülümseme bahşettim Yaseminime.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampanya ve Kızıl Şarap/ taegyu
Fanfiction"insanların üç yüzü vardır biri yabancılara gösterdikleri, biri yakınlarına gösterdikleri , diğeriyse kimseye göstermedikleri" ikisini biliyorum ama ben üçüncüyü merak ediyorum beomgyu çünkü biliyorum yüzlerinin üçüde birbirinden çok farklı