Nefret ediyorum.
Bu koridorlardan nefret ediyorum.Daha doğrusu bu koridorlardaki seslerden . İnsanların yüzüme söylemeye cesaret edemediği için arkamdan söyledikleri şeylerden. En çokta tetiklenmesine sebep oldukları kafamın içindeki seslerden.
Kafamın içindeki sesler, babamın sözleri, annemin bakışları.
"Omuzlar geride , çene yukarda bakışlar sert.Gülümsesen bile bu sadece alay için olmalı. Unutma Beomgyu sen bir Choi'sin , sen benim oğlumsun."
Fazla geliyordu . Bazen çok fazla geliyordu
Dışarıdan gözükmese bile içimde çok büyük bir savaş veriyordum , susmaları için. Ama her seferinde kaybeden ben oluyordum. Ve evet yine onları duymazlıktan gelmek için kulaklıklarıma sığınıyordum.
Sınıfa girdiğimde de bir şey değişmedi. Çok dikkat çekmeyen bir yere oturdum ve telefonu çıkardım. Aslında sadece ekrana boş boş bakıyordum. Çünkü şuan kendimi müziğin kollarına bırakmak istiyordum ama ben normal biri gibi dışarıdaki kuşlara takılıp duygulu duygulu bakamazdım ya da kafamı sıraya koyup gözlerimi kapatamazdım. Çünkü ben bir Choi'ydim , babamın oğlu. Dik durmak kibirli durmak zorundaydım.Abarttığımı düşünebilirsiniz. Ama inanın hiçbiri abartı değil. Eminim ki şuan bir yerlede beni izleyen bir gözü var ve dünya, çocuğunu omuzlarını indirdiği için azarlayıp hayatı zindan edecek psikopatların oldabileceği kadar boktan bir yer.
Dersimiz temel çizim teknikleriydi ve bu yüzden sınıf kalabalık olsa da amfi yerine atölye gibi bir yerdeydik. Sınıf yavaş yavaş dolmaya başlayınca bende basit resim malzemelerimi çıkarmaya başladım . Tam ellerim kalem setimi çıkarmak için çantama uzanacakken bir ses duydum.Buna şaşırdım çünkü okulda kimse benimle muhattap olmak istemezdi.Birkaç tek tük istisnayı da ben uzaklaştırırdım. Ama kesinlikle karşımda hafif sırıtan ifadesiyle bana selam veren bir Taehyun görmeyi beklemiyordum . Yine de bozuntuya vermedim. Ve hiç kendimden beklemediğim bir şey yaptım.
"Selam."
"Baş ağrın geçti mi?"
"Evet daha iyiyim geçici bir şeydi zaten."
"İyi senin adına sevindim kötü gözüküyordun."
Normalde son dediğine takılırdım ama nedense karşımda o olunca bir şey demek istemedim.
"Önemli bir şey değildi zaten boş versene."
"Hala gözlük takmamakta ısrarcısın değil mi."
Sorduğu soruyla bir an afalladım . Bazen onun geçmişten geldiğini unutuyordum.Dediğim gibi normalde asla böyle olmazdım. Hayır kesinlikle sakince biriyle sohbet eden kişi Beomgyu olamazdı. Biri bana büyü falan mı yapıyordu!
Omuz silkip aklıma takılan şeyi sordum. Aslında "burada ne işin var" demek yerine daha kibar olmaya çalışmıştım.
"Hangi bölümdensin."
"Mimarlık . Birkaç temel resim dersinde aynı sınıftayız sanırım."
Kafa sallayıp önüme döndüm . Zaten çok geçmeden profesör geldi ve derse başladık.Hoca biraz bugünün konusundan bahsettikten sonra sıra pratik yapmaya gelmişti ve ben elimi çantama attığımda kalem setimi bulamadım . Bu hoca bu tarz konularda çok sertti ve karşısında kim olduğunu umursamazdı . Tüm sınıfın önünde rezil olup milletin ağzına laf veremezdim.
"Hay içine."
"Bir sorun mu var?"
"Kalem setimi masamda unuttum sanırım."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Şampanya ve Kızıl Şarap/ taegyu
Fiksi Penggemar"insanların üç yüzü vardır biri yabancılara gösterdikleri, biri yakınlarına gösterdikleri , diğeriyse kimseye göstermedikleri" ikisini biliyorum ama ben üçüncüyü merak ediyorum beomgyu çünkü biliyorum yüzlerinin üçüde birbirinden çok farklı