Bölüm Sekiz: Bilinmeyeler

663 44 336
                                    

Yazarın anlatımıyla

"Baba," deyip aynı anda babalarının odalarına girdi iki genç delikanlı.

"Söyle oğlum," dedi bir tanesi başını işten kaldırarak.

"Hayırdır oğlum, ne bu telaş," dedi diğer baba.

"Baba bak bu Karadağlıların Kıvanç ayrılmıyor Mine'nin yanından. Ne zaman gitsem, görsem peşinde. Sıkacağım, o olacak!"

"Baba bak," dedi Kıvanç babasına sinirle soluyarak bakarken, "İkidir o adamlar Mine'nin çok yakınında dolanıyor. Sıkacağım ama en sonunda!"

"Oğlum sakin ol," dedi Hamza, "Dolaşacak tabii. Ne sanıyordun ki hem?"

"Ne demek ne sanıyordum baba? Rahatsız ediyor o piç, Mine'nin bir şeyden haberi yok daha, bu gidişle de olmayacak."

"Oğlum o kadar da değil," dedi Tahir, "Bu kadar da ileriye gitme istersen. Sıkmak ne demek!"

"Hak ederse sıkarım valla baba, bak söylüyorum. Sonradan haberim yoktu deme."

"Mirhan," dedi Hamza oğluna bakarak, "Sen Mine'ye karşı..."

"Saçmalama istersen baba," diye çıkıştı Mirhan babasına. Babası pek emin olamadı.

"Oğlum bak," dedi Tahir oğluna, "Kıvanç'ım, ilk göz ağrım. Biliyorum, Mine'ye karşı boş değilsin ama sakin ol. Beş seneden fazladır bekledin, az daha sabret."

"Taş oldum baba be," deyip kendini siyah deri koltuğa bıraktı Kıvanç, "Taş oldum artık." Firuze olsaydı şimdi burada, zaten taş gibisin aslanım derdi. Ama yok.

"Saçmalayan sensin," dedi Hamza oğluna kızar gibi, "Sakin ol. Her şey yoluna girecek merak etme."

Her şey yoluna girerken Emine Mine ne olacaktı peki?

☀️☀️☀️

Bir anda ayağa kalkıp yanıma oturdu, ağzımı eliyle kapatıp masanın altına soktu ikimizi de, eli beline gitti.

"Şimdi Mine, şu an güzelim. Sus, tamam mı?

Hemen ardından lastikleri yerde iz bırakarak ilerleyen bir araba sesi duyunca ister istemez sustum.

Gözlerimi kapatıp sakinleşmeye çalıştım zira kalbim gümbür gümbür atıyordu. Ne ara bu duruma gelmiştik anlamadım. Hayır, bir şeyim de normal gitse kolumu bacağımı kesip atacaktım.

Bir kaç dakika sonra Kıvanç, "İyi misin Mine?" deyip elini yanağıma koydu. Koyu kahve gözleri gözlerime endişeyle bakarken hızlıca başımı salladım. Sadece masanın altına girerken kolumu vurmuştum, onun dışında bir şeyim yoktu.

"İyi ol," deyip baş parmağı usulca yanağımda gezindi. Bu kadar yakın profilden onu izlemek de ayrı güzeldi. Dağınık kaşları, esmer teninde öylesine güzel duruyordu ki, bunu duyan hafif kemikli burun kıskanarak bakıyordu. Kirli sakallarının arasında duran iri dudakları cumhuriyetini ilan etmiş gibi yerinde duruyordu. Bu adam güzeldi. Hem de öyle böyle değildi.

"Hadi gel," deyip belimden tutarak masanın altından çıkmaya başladık. Ben hadi kolay çıktım da, Kıvanç belini masaya vurdu.

"Ananı sikeyim be," diye mırıldandı. Hiç de çekinmiyordu küfür etmeye yani. Hani bazıları kusura bakma falan derdi ama onda yoktu öyle bir şey.

"Ne oldu şimdi ben bir şey anlamadım, kimdi Kıvanç onlar?" dedim hızlıca.

"Önce bir buradan gidelim de," dedi poşeti eline alarak, "Anlatacağım köylü güzelim her şeyi, valla her şeyi anlatacağım."

Sus, Tamam Mı? (+18)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin