Selam herkese. Okula başlayacak olan herkese yeni eğitim öğretim yılında başarılar diliyorum. Umarım istediğiniz gibi bir yıl geçer. Hepinizi seven öpen ablanız.Okan Kıvanç Karadağlı...
Onu ne zaman görmüştüm ilk biliyor musunuz?
O kadar çok zaman geçti ki üzerinden... O kadar zaman önce benim kalbim ilk kez o denli hızlı attı ki, asla unutabileceğim bir zaman dilimi değil.
Geçmiş geçer derler insanları kandırarak. Geçmiş zaman dilimi olarak geçebilir belki, ama insanın içinden geçmez, aklından geçmez, kalbinden geçmez.
Mine de benim için öyleydi işte.
Geçmiyordu. Ne aklımdan, ne kalbimden, ne içimden.
Bir gün babam yanına çağırmıştı beni, daha on sekiz yaşında yağız bir delikanlıydım o zaman. "Oğlum," demişti Adana kızlarının daha on sekiz yaşında hayranlıkla baktığı o delikanlıya, "Seninle bir işimiz var."
Babamla çok küçük yaştan bu yana hep çalıştık. Babam beni yanından ayırmazdı, ben de ayrılmak istemezdim. Bu şirket, fabrika işleri bana hep çekici gelirdi nedense. Paranın kaynağı oradaydı evet ama sadece o değildi. Ben otorite seviyordum. İnsanlara emir vermek, yönetmek, idare etmek bana göre bir işti. Daha çocukken bile şirkete gittiğim zaman benden yaşça çok büyük insanlara iş vermeyi çok severdim. Organize etmek benim işimdi. Net.
Bu yüzden babam bana her yaşta çok güvenir, her işini, her sırrını benimle paylaşırdı. Ben de bu durumdan çok memnundum. Kafam sürekli hükmetmeye, organize etmeye, emretmeye programlanmış gibiydi. Bu da benim kişiliğimdi işte.
"Ne işiymiş bu baba?" dedim merakla. Hemen karşısına oturup dikkatlice dinlemeye başladım.
"Yalnız bunu sen, ben ve Allah'tan başka kimse bilmeyecek oğlum. Öylesine gizli kalacak."
Teessüf eder gibi baktım. "Ayıp ettin baba. Hangi sırrın benden çıkmış bu zamana kadar?" Çıkmamıştı. Babamın söylediği her kelime bende bir sır olarak kalırdı.
"Bursa'ya gitmen lazım oğlum," dedi bir anda, "Ne yap ne et Bursa'ya git. Bursa'da Dağdelen köyüne gitmen gerekiyor."
Kaşlarımı çatarak, "Ne alaka baba?" dedim. Altında bir bok vardı. Kim bilir hangi ar damarını siktiğimin evladı bir bok yemişti.
"Yiğitlerin Bilal orada oğlum. Uzun zamandır kayıplardı biliyorsun, haberlerini alamıyorduk. Sonunda buldum ama onlara belli etmeden oraya gitmen, onların yerini teyit etmen gerekiyor."
Bilal Yiğit. Bilal amcam. Adını çok duyduğum ama bir türlü hatırlamadığım amcam.
"Nasıl buldun baba yerlerini?" diye sordum şaşırarak, "En son haber aldığında Muğla'da yaşıyorlardı ama taşındıklarını söylemiştin." Ohoo. Ben bunu duyduğumda Bilal amcam çoktan Muğla'dan taşınmıştı bile. Hatta bir kızları olduğunu öğrenmiş babam ama başka haber alamamıştık. Bizim niyetimiz kötü değildi aslında ve fakat Bilal amcam bize bile ulaşmıyordu. Öylesine uzaktı Adana'ya.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sus, Tamam Mı? (+18)
Teen FictionÜniversite okumak için köyünden çıkan Emine Mine, herkesi kendi bildiği için güvenir ve sonunda aldatılır. Aklını başına toplaması gerektiğini düşünürken sırf eğlence olsun diye gizli numaradan sapıklık yapar. En olmayacak insanı bulan Emine Mine...