Selam dostlar. Nasılsınız.
Satır arası yorumları unutmuyoruz. Ablanızı mutlu etmek isterseniz beğeni tuşuna basmanız da yeterli olacaktır. Sizi seven öpen ressamlık kızı.
Bölüm Dokuz: Hayat Ağacı
Akıl yaşta değil baştadır denilen atasözü dilimize sakız olmuş gibiydi bir açıdan. Ufacık bir olayda kullanırdık. Ancak ben az önce öyle şeyler duymuştum ki, gerçekten aklın yaşta değil, başta olduğunu öğrenmiştim.
Kıvanç, hayatı boyunca belki de bir kez bile rahat etmemişti. Daha o çok küçükken evlerinde çalışan bir aile aracılığıyla, Sefer denilen adam tarafından öldürülmek istenmiş. O gün bugündür bir kez bile rahat yüzü görmemiş. Hep götü kollama peşindeymiş.
Dinlediğim hikaye bir filmden, bir dizinin konusundan, ya da bir kitaptan değildi. Karşımda kanlı canlı duran, kaşının üzerinde alnı, kaşının altında kara gözleri olan adamın hikayesiydi. Bunca zaman Sefer iti yüzünden rahat yüzü görmemiş adamın hayatıydı.
"Anlayacağın," dedi derin bir nefes verdikten sonra, "çok zor zamanlar geçti hayatımdan. En son Bursa'ya geldim. Seni gördüm sınava girerken. Sonra orayı kazanıp orada okumaya başladım. Sefer, bir süre sonra gerçekten öldüğümü düşündüğü için aramayı bırakmıştı zaten. Ama yine de ne olur ne olmaz diye babam kimliğimi değiştirmem gerektiğini söyledi. İçime sinmedi açıkcası."
Yani gerçek adı Kıvanç değil miydi?
"Ben yıllarca Kıvanç olarak yaşadım. Ben ailemin kucağına onları kıvandırmak için doğdum Mine. Adımı sanımı değiştirmek istemedim. Üniversiteye kadar hastalansam doktora gitmedim, soğukta kaldım, üşüttüm ama çareyi hep alternatif tıpta buldum. Ne bileyim, bal, limon, ıhlamur falan. Her şeye derman olmuştu bana o zaman. Ama üniversiteye başlayacağım zaman babam kimlik konusunda ısrarcı olunca adıma bir isim ekleyelim dedim sadece. Okan ismi oradan geliyor. Babamın en küçük, ölen erkek kardeşinin ismiymiş. O da benim gibi çok uğraş vermiş yaşamak için. Hasta doğmuş, çok savaşmış ama sonunda kansere yenilmiş. Adını yaşatmak istedim, babam da kabul etti. Yani aslında benim Okan adım sonradan eklendi."
Diyeceklerim kördüğüm olup boğazıma dolanmıştı. Yani şu an ne diyeceğimi gerçekten bilmiyordum çünkü kafamın içi Kürtlerin akrabalık ilişkilerine dönmüştü. Açılmayan kablolu kulaklığın kabloları gibiydi. Dolambaçlı yollara benziyordu. Karadeniz'in uçurumlu virajlarına dönmüştü kafam.
"Derken üniversiteye başladım. Bir gün kantindeyim, yine gizli saklı yaşıyorum hayatı ama. Kimseyle arkadaşlık ilişkim falan yok."
Tugay? Ay hemen sok araya onu zaten. Kaynak olmasa şaşardım Mi!
"Kızın biri ben kantinden çıkarken arkamdan adımı seslendi. Dondum kaldım ama yürümeye devam ettim. Daha sonra kız birisine daha seslenmiş Kıvanç diye. Çocuk da dönüp konuşmaya başlamış, Kıvanç olmadığını söylemiş. Meğer kız Adana'dan bizim uzak akrabalardan birisiymiş. Beni görünce çok şaşırmış tabii ama çocuk onunla konuşunca olayı güya çözmüş. Bu çocuk Tugay. Onunla farkındaysan kardeş gibi benzeriz birbirimize. Aynı boy, aynı saç rengi, aynı ten rengi... Kantinde kız bana seslendiği zaman Tugay görmüş beni, lan demiş içinden acaba bu çocuk benim kayıp kardeşim falan mı? Sonra kız bir kez de ona seslenince bir bok kokusu almış. Birgün beni gördü, çekti köşeye. Bak birader dedi, derdin neyse söyle, çare bulalım. Ben de Tugay'ı az çok bölümden tanıyordum, kimsesiz, kimseye zararı olmayan bir çocuktu. Üstün körü olayı anlattım. Tamam, dedi, bundan sonra sen de Tugay'sın. Kız beni bir daha görse selam verdi, başımla selam verip geçtim sadece. Sesimi duyarsa farklı olduğunu anlardı. Zaten kafamda hep şapka olurdu. Saçlarımı falan uzatmıştım, dövme yaptırdık Tugay'la beraber. Aynı yerlere aynı dövmeleri yaptırdık. Tugay bir tık zayıftı, kilo aldı derken beraber yaşamaya başladık. Babam ona o yüzden manevi oğlum der."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sus, Tamam Mı? (+18)
Teen FictionÜniversite okumak için köyünden çıkan Emine Mine, herkesi kendi bildiği için güvenir ve sonunda aldatılır. Aklını başına toplaması gerektiğini düşünürken sırf eğlence olsun diye gizli numaradan sapıklık yapar. En olmayacak insanı bulan Emine Mine...