Süt içiyordum. Evet, evet. Annem bana süt ısıtmıştı, çok eskiden olduğu gibi. En son, üniversite sınavına girmeden bir önceki gece babamın en sevdiği kızı Huriye'nin akşam sütünü kaynatan annem ballı süt getirmişti bana.
Şöfor abi, beni konağa getirdiği zaman özellikle arka kapıdan girmiştim içeriye. Kimseyle karşılaşmak istemiyordum. Kimseyle konuşmak istemiyordum. Kıvanç'ı? Şu an görmek istemiyordum. Belki şımarıklık diyeceksiniz bana ama böyleydi. İçime çiçek tohumları ekip sulayan adam bugün bana öyle bir baktı, öyle bir sesle konuştu ki, sanki o filizlenen çiçeklere bir avuç toprak alıp gömmek istedi.
Hayır.
Abartmıyorum.
Kıvanç'ı böyle tanımamıştım. İçtiğim gece sinirlenmişti, doğru. Deli gibi bağırmıştı, hatta küfürler bile etmişti ama oralı olmamıştım çünkü haklıydı. Onu dinlememiştim. Yine onu dinlemeyip o kişinin derdini öğrenecektim. Buna hakkım vardı. Kaç yaşında insandım, kendi kararlarımı verebilecek yaştaydım. Annem ve babam bile köyden dışarıya çıkmamış kızlarını Adana'ya bir başına gönderecek kadar güveniyordu bana. Kıvanç da güvenmeliydi.
Annemle babam?
Tek istediğim, o an o kişinin neden oraya geldiğini öğrenmekti. Bu konuşmaya Kıvanç da dahil olabilirdi. Hatta, yanımda o varken kendimi daha fazla güvende hissederdim. Benim kızdığım, bana o aşırı tepkiyi vermiş olmasıydı. Sıktığı kolum, hala sızlıyordu. Hatta yol boyunca şöfor abi durup durup bana bakmış, Kıvanç ağasına kızmamam gerektiğini, hep iyiliğim için olduğunu söylemişti. Umurumda değildi.
İyiliğimi düşünüyorsa şeffaf olacaktı, her konuda olduğu gibi. Tenimin her zerresinin tadını merak ettiğini söylediği gibi her duygu ve düşüncesini aktarmalıydı. Benim ona en yakın arkadaşımın sırlarını söylediğim gibi, o da benimle konuşmalıydı. Güven bu hayatta insanı ayakta tutan tek şeydi bence.
"İçtin mi gözel gızım ballı sütünü?" diye annem oturma odasına yaptığım yatağın ucuna oturup saçlarımı geriye doğru okşadı.
"Bitti anacım," deyip son yudumunu içtim. Bardağı kenara koyup yanaklarına öpücük bıraktım ve teşekkür ettim.
"Anlat bakam," dedi, "Buban dışarda. Anlat derdini." Eve geldiğimde yüzümden öyle parçalar düşüyordu ki binbir parça değil yüz bin parça düşüyordu. Ama anlatmak istemiyordum. Konu Kıvanç'la aramdaki ilişkinin öğrenilmesi değildi. Şu an söyleyebilirdim. Benim dün, susma, bekleme amacım farklıydı.
"Yoruldum anne," dedim sadece, "Çok uykum var, süt iyi geldi. Hemen uyumak istiyorum." Uykum vardı ama uyuyacağımı sanmıyordum. Kafam çok doluydu.
"Sen bilirsin kızım, anlatma madem," deyip alnımdan öptükten sonra odanın ışığını kapatarak dışarıya çıktı. Pencereye doğru yüzümü dönüp perdeyi hafifçe araladım. Dışarıda yarım ay vardı, onun ışığı cama yansıyordu berrak bir şekilde ama benim içim çamur kadar karmaşıktı.
Babamın içeriye girdiğini duydum. Mutfağın ışığı yanıyordu ve usul usul konuşmaya başladılar.
"Neyi varmış bizim kızın?" dedi babam. Keşke siz de nelerin olduğunu, nelerin olmadığını bana söyleseniz.
"Anlatmadı adam, demedi bir şey. Ben de üstüne gitmek istemediğim için bıraktım. Uykum var, yorgunum deyince çıktım odadan."
"İyi yapmışsın. Uyumasa da biraz kendini dinlesin. Yüzü sirke satıyordu geldiğinde. Ben kızımı tanımam mı? Var işte bir şeyler."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sus, Tamam Mı? (+18)
Teen FictionÜniversite okumak için köyünden çıkan Emine Mine, herkesi kendi bildiği için güvenir ve sonunda aldatılır. Aklını başına toplaması gerektiğini düşünürken sırf eğlence olsun diye gizli numaradan sapıklık yapar. En olmayacak insanı bulan Emine Mine...