Apartmanın tesadüfen açık kapısından girdi, asansörle yedinci kata çıktıktan sonra ikinci daireye kadar yürüdü. Kapıyı tıklatmak için yumruğunu kaldırdı fakat duraksadı.
Doğru mu yapıyorum?
Onun yüzünden bu haldeyken neden ayaklarım yine beni buraya, onun yanına getiriyor?
İki kez vurdu kapıya, çok geçmeden açıldı. Nagi beyaz bir eşofman takımının içinde karşılayarak Reo'yu içeri aldı.
Reo ne yapacağını, ne diyeceğini bilemezken tamamen Nagi'ye hitap eden, sade, ferah ve beyaz ambiyanslı eve girdi. Antrede öylece dikildi.
"Tam da oyun oynuyordum."
Esneyerek konuştu Nagi, bir yandan da sweatinin altından göbeğini kaşıyor, gamsızlığından yine ödün vermiyordu.
Reo cevaplamadı, solgun bakışlarla Nagi'ye sessizce baktı.
Sarılmayacak mısın Nagi?
Önceden evine geldiğimde sarılırdın.
Ya da belki de ben sarılıyordum..
Evet, öyleydi.
"Reo, sen iyi misin?"
"İyiyim."
"Öyle diyorsan..."
Yine yaptım.
Neden ona gerçeği söyleyemiyorum?
Onu tamamen kaybetmekten korkuyorum.
Nagi daha fazla kapı başında oyalanmak istemeyerek odasına doğru yürüdü, kendini yatağa attı ve eline telefonunu alarak mobil oyununu devam ettirdi. Reo ise sessizce bağdaş kurdu, sırtını yatak başlığına yasladı.
Yine oyun oynuyor..
Konuşmayacak mıyız?
Her zaman böyle miydik acaba?
Düşünüyorum da... böyleydi. Ben saçlarını okşardım, o da oyun oynardı. Pek konuşmaz, sessizce otururduk. Bazen ben bir şeyler anlatırdım, Nagi dinlermiş gibi yapar oyun arasında bir şeyler mırıldanırdı. Oturmaktan sıkılınca ben ona kızardım, oyunu kapatırdı. Bu sefer de uyumak isterdi, bir kere bu evde kaldığımda bana sarılarak uyuduğunu hatırlıyorum. Sabah uyandığımda vücuduma sarılı kolların için yaptığın açıklama beni küçükken yanından ayırmadığın peluş oyuncağına benzetmiş olmandı. Neydi o? Panda mı? Sanırım bir pandaydı. Aptalın tekisin Nagi...
Gerçi o zaman ne kadar mutlu olduğumu hala anımsayabiliyorum. O peluş oyuncağı annenin büyüdüğün için senden ayırdığını anlatmıştın, çok seviyormuşsun onu, bu seni çok üzmüş. Beni ona benzettiğin için miydi o an sana karşı neşeyle kahkaha atmam? Galiba evet.
Eğer bana sorulsaydı, şu ana kadar seni en iyi hissettiren şey nedir diye; seninle tanıştıktan sonra ilk defa gerçekten sevildiğimi fark ettiğim an derim. Seni uğraşmak istemediğin onca şeye sürüklerken benden sonuna kadar yanında kalmam için bir söz istemiştin. O sözü sana verdim, o andan itibaren, hayatımın anlamı bu sözü tutmak oldu. Ne var ki şimdi beni terk eden sensin, ne ironik değil mi?
İnsanların değişmesinin bu denli acı vereceğini bilseydim seni böylesine sahiplenmez, böylesine sevmez, günümün her dakikasını seni benimle tanıştığın için minnettar etmeye harcamazdım.
Nagi, seninle tanışmadan önce... herkes, etrafımdaki herkes, itibarım için burdaydı sanki. Ailem, param, başarım... beni popüler yapan şeylerdi. Bütün varlığım soyadımın getirdiği sorumluluğu yerine getirmek, insanların yalnızca menfaat uğruna ilişkiler kurmak isteyeceği bir ana karakter olarak yazıldığım tekdüze, sıkıcı bir kurgu gibiydi.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝐒𝐭𝐨𝐥𝐞𝐧 𝐓𝐫𝐞𝐚𝐬𝐮𝐫𝐞 | 𝐍𝐚𝐠𝐢𝐫𝐞𝐨
Fanfiction"Bana göre ben senindim, ama sen benim değildin. Çünkü sen Reo Mikage'sin, ben ise senin hazinen. Senin için parlamak istediğim sürece kiminle olmamın ne önemi vardı?"